29 Mayıs 2006 Pazartesi

Ask Yeniden

Kacirdigimi dusunmustum bu yil. Annem telefonda anlatiyor hangi donemde oldugunu. "Simdi daha kucuk bilye kadar, olgunlasmaya basladi Figen, tam sulu zamani yok yok anlatmiyim, biraz yumusamaya basladi, sen artik sevmezsin..." Ckale'de bahcede erik agaci var ve cocuklar o kadar cok yoluyorlar ki daha olmadan, olgulasmadan. Kizamiyorum bile. Cunku seven cok sever ve ben cok ama cok severim erigi. Can erik, papaz erik olacak, yikayip yiyeceksin hemen. Hic durmadan, marketten alip dogruca yiyeceksin. "O kadar yeme karnin agrir" bu sozler ya annemin ya da Burak'in sozleri. Kendimden gecercesine severim cunku ve her yil bu aski yasarim eger buralarda bulup yakalayabilirsem.

Bir tane agzina atarsin, bir citir sesi gelip, kutur kutur yerken, kendinden baskasinin sesini bile duymazsin. Cekirdeklerin kenarlarina kadar iyice siyirip yeni bir yesili kestirirsin gozune. Ben arsizlik edip once en guzellerinden baslayanlardanim. Soyle en dolu, iri, sulu ve kutur olanlari yerim once. Ilk 10-15 tane hizimi keser, hafif dislerim uyusur ama beynim takintili bir kere, ask bu, daha fazla, hepsi, beni de ye derken torbanin sonu gelir. En cok da, en sonuncusunu yerken huzunlenirim. TR'de olsam kolay, yenisi kose basindaki manavda, ya burda. Simdilik idareli gidiyorum, sadece 2/3'u bitti. Devami denk gelirsem seneye.

Nedendir bilinmez, arastirmadim da ama bu can erik galiba bir tek bizde var, bir de CA'de. Bu hafta sonu Turk marketinde gordum ve kaptim hemen 2 poset. California'dan geliyormus. Avrupa'da hic gormedim, bizim bu tarafta da yok. "Cekirdekten erik agaci olur mu acaba" diyorum aksam, bir bakmali internete bu konuda.

Yaz geldi artik, erik de vardi bu hafta, ben keyiften dort kose olmayayim da kim olsun...

26 Mayıs 2006 Cuma

Gundem

Buranin gundemi oldukca sicak su siralar. Aslinda cok onemli olaylar olmadikca, kisisel bazda o kadar da etkilenmiyoruz gundemden. Ben telekom sektorunde oldugumdan biraz da, kulaklarim uzadi bu konuda. Gecen haftanin en cok konusulani ve bugunlerde de devam eden, devletin 3 buyuk telefon sirketinden konusma kayitlarini iceren bir veritabani olusturdugu. Su ana kadarki olusturulan en buyuk database oldugu iddia ediliyor. Bir konusma dosyasinin ne kadar tuttugu dusunulurse, bu veritabaninin buyuklugunu tahmin etmek kolay degil.

Enroncular yargilanip, suclu bulunuyor, Istanbul havaalaninda yangin cikinca CNN'in ve Fox'in yayinlarindan durumu takip ediyoruz sicak sicak. Sinema sektorunde gecen hafta vizyona giren "Da Vinci Code" her yerde haber olmaya devam ediyor. Bir de bu sektorun en glamour cifti Brangelina'nin bebeklerinin dogumu sabirsizlikla bekleniyor artik :) Nerden mi biliyorum bu magazin haberleri? Marketlerde kasa kuyrugunda beklerken en keyifli sey, dedikodu dergisi karistirmak.

TV dunyasinda da sezondaki diziler bir bir veda etti/ediyor. Bu hafta Lost'a gule gule dedik eylule kadar. Benim seyrettiklerimden 2 hafta once Gilmore Girls (GG), sonra Grey's Anatomy (GA), bu hafta basi Desperate Houseviwes (DH) 2 saatlik sezon finali ile ekranlara veda ettiler. Bir butun olarak yazilmadigi belli, heyecan yaratmak icin surekli yeni olaylar ve karakterler uydurulan DH, drama mi, komedi mi belli degil ama ABC'ye iyi para kazandirdigi acik. GA benim ilgiyle izledigim tip dizisi. Adina forumlar duzenlenip, Mr. McDreamy'i acimasizca elestirenler oldugu halde, tabii ki karsit gorusler de olusmus hemen (evli ve bolumundeki diger intern dr'a asikti ama bu sezon namuslu kocayi oynamaya karar vermesine ragmen, sezonu duruma uygun bir sekilde sonlandirdilar kanimca). Lost ara ara denk geldikce izledigim dizi oldu ama aradan yakalamak hic zor degil. Issiz adaya dusen bir ucaktan kurtulup, adadan kurtulamayanlarin oykusu. Her kahramanin kendi oykusu var. Yaratilan onca gizeme ragmen beni gene de cok sarmadi. GG ise populer kulturu yakalamak icin ideal.

Bizim is gundemimizde, alternatif is saatleri var. Yazin olmak uzere, haftada 4 gun X 10 saat calisip pazartesi veya cumayi izin almak mumkun. Ya da 4 gun X 9.5 saat calisip cumayi yarim gun izin almak mumkun. Gunde 8 saat uzun gelirken ben kendi calisma saatlerime devam ediyorum bu durumda.

Biliyorum TR gundemi de cok yogun su ara. Eee sizin gundeminizde neler var?

23 Mayıs 2006 Salı

Bzzzzzz Usudum

Bu adamlar deli zaten. Kisin usumezler, 23C'yi gecse hemen klima calisip, masalarina bir de fan takarlar serinlemek icin. Iceriye girip masama oturamiyorum yaz olunca. Icimi titretircesine soguk, buzzz gibi. Havalar da soyle 20C'yi asmadi ki, disarda bunalip kendimizi serin bir ortama atalim. Hatunlar ayri alem. Parmak arasi terlikler, sandaletler cikti, naylon coraplar atilip hemen kolsuzlar giyilmeye baslandi bile nisandan itibaren. Yan komsum Ingiliz. Birkac hafta sonu belki 25C'lere varan guzel gunesli hava yasadik nisanda. Kari koca hemen sezloglara kurulup, mayolarini giyip, soguk biralarini da alip bu sicak havada (!) uzun uzun guneslendiler.

Alsiveris merkezleri, sinemalar, restaurantlar, bankalar, toplu tasima araclari, is yerleri bu yaz aylarinda soguktan cekilecek gibi degil. Bir araba kiralayin, AC'si sonuna kadar aciktir. Oteller de keza oyle, 20C'yi asmaz. Ustten havalandirma yetmezmis gibi, bir de bizim santralde yerden havalandirma var. Arada bir girmem gerekirse hirka, mont ne bulursam geciriyorum sirtima ve mumkun olan en kisa surede kendimi ofisin diger daha az soguk kosesine atiyorum. Gecen sene Bezen akil etti de masama bir portatif isitici koydum.

Komik oluyor disarda hava sicakken, yazin isinmayi istemek.

Izlemeye Devam

Artik bu son fasil sanirim robinlerimiz hakkinda. Anne kus hala ortaliklarda olsa da, yuvada 5 yumurtadan 2'si kaldi, kalan 3 kardes uctu gitti. Bu Amerikan Robinler 11-14 gun arasi kuluckaya yatar, sonra yumurtlar, yuvadaki bebek kuslar tuylenip 15 gun sonra ucmaya hazir hale gelirlermis. Yeni dogduklarinda gittik gorduk, bir de fotograflayamadigim bir halleri vardi. Gagalarini yukariya dogru uzatip annelerinden yiyecek bekler halleri, gercekten olaganustu anne-yavru iliskisini gosteriyordu. Bakalim bu yumurtalar ne olacak en sonunda?

Bu yavru kuslarin yuvadan ucup gitmesi bana Newsweek'teki bir yaziyla, is yerinden birisiyle olan konusmami hatirlatti. Su siralar ortalik mezuniyet geceleriyle kayniyor. Kuaforler, magazalar, limuzunler hep O geceye hazirlanmak icin. Is yerinde bir arkadasin kizi liseyi bitiriyor ve Duke Universitesi'nden kabul aldi. Gecenlerde mezuniyet gecesini de yapmislar ama annesi yavru kusu evden ayrilacagi icin cok uzgun.

Bana kendi yavru kusumun yuvadan ucmasi icin daha cook zaman var gibi geliyor, oysa kendimi dusunuyorum; dun gibi liseyi bitirisim, Istanbul'a gelisim, okula baslamam...

21 Mayıs 2006 Pazar

Scarsdale Araba Fuari

Zaman zaman otobanda yanimdan Porsche gecerken goruyorum. Gipta ediyor muyum hayir (!), bana gore basik, alcak, klostrofobik ama bu isten anlayan bizim evin erkeklerine gore ucak gibi motoru, sanatsal tasarimi ve celik gibi govdesiyle yollara yakisiyor. Amma lakin bu Amerikan otobalarinda bu arabalara biraz aciyorum. Ben de 65Mph (105KM) ile gidiyorum, hadi o da gitse gitse 75'le (120KM) gitsin. 80'i (130KM) gecerse kesin bir yerlerdeki polise yakalanir. Zira hiz siniri 55-65Mph arasinda degisiyor bu ulkede otobanlarda - guneyde biraz daha iyi bu arada-. Sehir ici sinir ise 30Mph. Diyecegim o ki bu ulkede bu yollardaki hiz siniri ile bu arabalarin keyfine varilmaz. Almanya'da biz kiraladigimiz arabayla ibreyi 180kmh'e zor getirirken (zavalli WV o kadara cikiyordu ancak), yanimizdan 250'kmyle ruzgar gibi geciyordu BMW'ler, Mercedes'ler... Ama onlar Alman otobanlari. Burada en fazla 20cm asfalt dokulurken, Almanlar bunu 30-35cm'e kadar yukseltiyorlarmis.

Bu pazar hadi dedik Scarsdale Araba fuarina gidelim. Kasaba merkezini kapatmislar, etrafta yasayan araba asiklari ve arabalarina asik olanlar da getirip sergiliyorlar arabalarini. Neler yoktu ki, anlasam da saysam ozellikleriyle beraber. Mayham'lar, Lamborghini'ler, Ferrari'ler, Rollce Royce'lar, Nuhu nebiden kalma klasik arabalar, BWM'ler, Mercedesler... Sahipleri, gorucuye cikmis gelin gibi sergiliyorlardi cicilerini. Nasil da gururluydular, her soruya cevap verisleri, arabalarini anlatmalari, goz ucuyle diger arabalari kesmeleri; ancak bir erkek dunyasina aitseniz anlasilabilecek turden bir rituel tasiyordu.

"Araba dedigin kirmizi olur" der Burak. Onca arabanin renklerine bakiyorum kirmizilar, beyazlar, maviler, bahar senliginde dizilmis sira sira ama hakikaten kirmizi spor arabanin havasi baska oluyor.

12 Mayıs 2006 Cuma

Kapta Eriyenler

Is gezileri, yeme icme mevzuunda yazilacak bir suru materyal olusturuyor. Reston, VA'daki ilk aksam buyuk patron bizi Melting Pot diye fondue restaurantina goturdu. Icersi mahzen gibi biraz Alman restaurantlarini andiriyor. Toplam 20 kisiyiz. 10'arlik 2 masa hazirlanmis ve halihazirda peynirli fondue'ler kaynayan tencerelerde bizi bekliyor. Ardindan salatalar geliyor ve sonrasinda asil yemek diye tanimlanan cig etlerden olusan marine edilmis tavuk, inek ve dana etleri buyuk bir tabak icinde herkesin onunde yer aliyor. Bir de brokoli, kabak, patates, mantar ve karnibahar tabagi geliyor.

Olay su: Masanin ustunde fonduelerin kaynadigi iki ocaga tavuk suyu, birisine de kirmizi sarap suyu geliyor. Fondue cubuklarina bu etleri dizip kaynayan tavuk ya da sarap suyunun icine atip bekliyorsunuz. Kirmizi et icin 3dk, beyaz etler icin 2 dk denildi. Pistikce yiyorsunuz. Sebzelerin pismesi biraz daha uzun zaman aliyor. Hele patates, ben pisenini gormedim zaten. Bu fasil kimseye cazip gelmedi, hatta yemekten cikip kosedeki Chili's e gidelim mi dedik. Ama son kisim var ki sirf bunun icin bu restauranta gidilir.

Icinde muz, cilek, marshmallow'dan (bizde boyle birsey var mi bilmiyorum, lokuma benzer birsey) olusan buyuk bir meyva tabagi gelir, ortaya da uc ayri lezzette cukulata tenceresi. Tanrim yok boyle bir lezzet. Iyi ki ana yemekte doymamisim. Cukulatalar kaynadikca, muzu mu batirsam, cilegi mi batirsam yoksa ben o minik tencerenin icine mi girsem karar veremiyorum. Bu kadar mi lezzetli olur? Tikanmanin ve tikinmanin sonu yok, tencerede kalani utanmasam yanimda goturecegim. Ama herkes benimle hemfikir.

Yolu dusene sadece cukulatali fondue icin tavsiye edilir.

Shamshiry Restaurant

"Iran Restaurant'i var orda bulusalim" dediler bana, "olur" dedim. Virginia'dan NY'a donmeden onceki gun oglen yemegine, baska bir grupla is yemegi sikistirip otele 15dk uzaktaki restauranta gidiyorum arabayla. Erken gittigim icin uzun uzun menuye bakma imkanim oldu. Daha once Iranli bazi kisiler tanidim ve mutfaklarinin bize benzedigini biliyorum. Hatta birinin evinde perde pilavli, aya kofteli bir ziyafete de davet edilmistim yillar once. Kebap ana yemek olmak uzere mezeler, salatalar ve tatlilar var.

Ben tavuk kebap istedim, yaninda bol safranli pilav geldi. Baska birisi adanaya benzer kebap aldi. Birisi kuzu etinden yapilmis digeri de milet mignon'a benzer et aldilar. Menulerinde yogurttan yapilmis mezeler var. Cacik ve ayran dikkatimi cekiyor baska isimler altinda. Tatli kisminda cok cesit yok ama baklava ayni isimle menude, ayni bizde oldugu gibi. Birkac saat once kahvalti yaptigimdan canim pek birsey cekmiyor ama dikkatimi ceken bir aciklama var Shirazi Salata icin ( bu salata bizim coban salatasinin karsiligi). Hosuma da gitti dogrusu. Bu arada Shiraz, bizim bildigimiz Iran'in guneyindeki Siraz kenti, salatasiyla mi unlu bilmiyorum ancak.

"Comert olan salataya yagi ekler, cimri olan sirkeyi, bilge adam tuz ve biber eker, aptal olani da karistirir"

Eski zamanlarda bana Iranli bir arkadas 1.5 milyon Iranli var Amerika'da demisti. Cogunlugu Virginia (DC'ye yakin bolgede) ve LA'de yasiyorlarmis. Kendilerini radikallerden ayirmak icin, eski modern Iran'in ismi olarak Iran'li yerine Persian (Fars,Pers ?) demeyi tercih ediyorlar. Kendisinin ve ailesinin eski fotograflarini gostermisti, devrim olmadan onceki doneminde ceklimis. Mayolu, elbiseli, kimsenin zorla kapatilmadigi doneme ait siyah-beyaz resimler... Sanki Fransiz bir ailenin resimlerine bakar gibiydim ve iste boyle degisebilirmis insanlarin ve toplumlarin kaderi diye icimden gecirmistim. Bugunlerde buyuk bir tartisma olusturan Iran icin soylenebilecek cok sey olmakla beraber, gundem olustururken de salata konusunda kendi soylemlerine kulak vermelerini dilerim.

11 Mayıs 2006 Perşembe

Bebek Robinler


Bir de yumurtadan cikmis haline bakin su bebek robinlerin. Biraz urkunc degil mi? Aslinda bakmaya, izlemeye korktuk, o kadar narin ve kucukler ki. Hizli hizli nefes alislari, zar gibi derisinin altinda anne sicakligini beklemeleri, basini kaldiramayacak kadar zayif ve caresiz olmalari. Sadece birkac saniye izledik, sonra annesinin kanatlarina girmesine izin verdik. Anneyi ve bebekleri uzmeye icimiz elvermeden simdilik hoscakalin dedik.

8 Mayıs 2006 Pazartesi

Gulumun Soldugu Aksam

"Aaa nasil olur, cok da iyi gorunuyordu o toplantida" diyor Esra'yla konusurken pazar aksami. Gunduz gazeteleri okurken gozume ilisti haberi ve icimden birsey eridi sonrasinda. Ekimde NY'daki Oykulu Geceler gelmis biz de Esra'yla katilmistik bu soylesili okuma gecesine. Hatta bir resim bile cektirdik beraber. Ufak tefek, ciddi suratli, konusurken dusunen, guzel konusan ve guzel yazan adamdi Erdal Oz.

Gocmus gitmis bu dunyadan...

5 Mayıs 2006 Cuma

DC'nin Tam Sinirinda

Nefis bir hava var, acik, gunesli, simsicacik. NY'dan bile daha sicak diye dusunuyorum. Elimde valizimle yandaki havaalanina dogru yururken icimi bir heyecan kapliyor. Ben havaalanlarini sevenlerdenim. Ucus uluslararasiysa free shop'lari gezmeyi, parfum ustune parfum denemeyi, kolumda bir dolu dergiyle ucagi binmeyi seviyorum. Bu defaki ucusum toplam 1.5 saatlik ve istikamet ev, NY. Sanki uzun zamandir evden uzakmisim gibi hissediyorum oysa toplam 3 gundur uzagim ama ailem burnumda tutuyor.

Bolumun "butun gruplar elele" toplantisi vardi Reston, VA'da. DC burnumuzun dibinde 30km kadar uzakta. Her turistin yaptigi sehir turu; beyaz sarayin onunden gecmek, Lincoln anitina yurumek, Georgetown'daki gosterisli cafe'lerden birisinde yemek yemek, muzeleri gezmek gibi etkinlikleri daha onceki ziyaretlerimde yaptigimdan bu defa grubun aksam yemeklerine katiliyorum. Gene de kafa dengi birisiyle sehirdeki kuluplerden birisine caz dinlemeye gitmek hos bir keyif olurdu diye dusunuyorum... Bu defa sadece Reston, McLean ve Vienna arasinda gidip geliyorum o kadar.

Neyse toplantilar bitti, gonul rahatligiyla eve donme dusuncesi var check-in olurken. Hava da guzel ya, ucus iyi gecer diye dusunuyorum. Bizim takimla bulusuyorum ucus kapisinda. Jeana'yla ayak ustu konusuyoruz. Minik sirket dedikodulari yapiyoruz, daha cok o anlatiyor. Bazi acilardan Brezilya dizilerini aratmayan iliskiler yasaniyor da...

Jeana'yla yanyana oturuyoruz ucakta. Topu topu 36 kisilik bir ucak, Saab 340. Kalktiktan 10 dk sonra buyuk bir turbulansla karsilasiyoruz. Ucak fobisi olanlardan degilim ama bu turbulanslar midemi altust ediyor. Ucak kucuk oldugundan cok yukselemiyor da... Ama nerden cikti bu havada turbulans diye dusunmeden edemiyorum. Hava nefis acik cunku, sanki bu havada olmamasi gerekiyormus gibi. Jeana sikisiki koluma yapisiyor her ucak ziplamasinda. Ben icin icin terliyorum ama oyle boyle degil, sanki ruzgarli havada giden bot gibi icinde sallaniyoruz durmadan. Hostesi goz hapsine aliyoruz Jeana'yla, kaptandan gelen her haber yuzune yansir biz de ona gore bir yorum yapariz diye, ne kazanacaksak !! Bir ara kaptanla konusuyor sonra icecek servisine basliyor. Bize gelince "iyi misiniz" diyor? "Hayir" diyorum. "Merak etme kaptanla konustum gecici bir durum" diyor. "Sabah 6:30'dan beri ucuyorum, bugun hep boyle" diyor.
Bir ara Jeana "United 93'u seyrettin mi" diyor. "Susar misin lutfen simdi ucus hikayeleri dinleyecek durumda degilim" diyorum. Aklimda dusme korkusundan baska birsey yok. Herkesi tek tek dusunuyorum. Sadece korkuyorum. Hayatim film gibi gozumun onunden filan gecmiyor. Dusersek, bitecek, film kopacak diye dusunuyorum o kadar. Jeana da ayni seyi soyluyor her ne kadar duygularimizi paylasmayi istemesek de. Daha bu hafta Ermenistan'da ucak dusmedi mi? Gerci en guvenli ulasim hala havayolu diye dusunuyorum ama mutlaka ve mutlaka gene de ayagimi yerde istiyorum.

Ve kaptan anons yapiyor 15 dk sonra inecegimizi soyluyor. Tam 1saat 15dk'lik ucus sona eriyor. Kisa gibi gorunen upuzun bir yasam parcasi oldu benim icin bu ucus. Alcalirken de yalpalaniyoruz, hala sallaniyoruz. Yerimden kalkamayacak kadar koltuga yapistim, Jeana da bana. Neyse cok sukur sag salim tek parca indik. Hostes, "artik iyi olmalisin" diyor, "evet" diyorum, birbirimizin omzuna hafifce sarilarak. Ve ben solugu hemen lavaboda aliyorum.

Yerde olmak gibisi yok gene de.

Anneyi Bulduk

Bu siralar balkonu boyadigimiz icin sik sik girip cikiyoruz iceri disari. Biz mavi yavru yumurtalarin ustundeki tahtalarda yururken anne kaciyor, su resimde gorunen tasin ustunde etraflarda oyalanip, biz iceriye girince gene hoop diye yumurtalarinin ustune gelip oturuyor hemen. Biz disari cikiyoruz, o karsiya gecip yuvasini kolluyor. Fazlaca rahatsiz etmek istemiyoruz hatta yuvaya boya damlatmamak icin de azami gayret sarfediyoruz ama oyle bir yerde yuvalanmislar ki, tam bizim deck'in ortasinin altinda.

Meger annecik American Robin turundenmis. Bu linkte uzun uzun yaziyor ozellikleri. Kuzeydogu Amerika ve Kanada'da yasadiklarini, mavi yumurtayla yavru kuslarin dogdugunu filan.

Simdilerde bu aileye karsi bizi bir merak sardi. Bakalim yavru kuslari da gorebilecek miyiz rahatsiz etmeden yakinda?

1 Mayıs 2006 Pazartesi

Adim Sayar

Tanistirayim, bu benim pedometrem, yani adim sayarim(di). Icinde hareketi hisseden bir sensor ile adimlarinizi sayiyor. 2 ay once almistim aynisindan, oglus daha paketi acip ben bakiyim derken, bele takilan kismindan kiriliverdi. Gecen hafta tekrar aynisini alip, gun ortasinda gene ayni yerden kirilinca, design hatasi diye goturup iade ettim. Target musteri hizmetleri konusunda cok yardimci, soru bile sormadan aldilar ama ben kendimi kotu hissedip acikladim.

Durum cok kotu aslinda. Extra hicbir egzersizin olmadigi bir gunde, ev-is-ev arasinda ve ogle tatillerinde karsi bloka kadar yuruyup yemek yedigimiz siradan bir gunde ben 7000 adim yani yaklasik 5km yuruyormusum. Hedef 10bin diye yaziyordu icindeki kitapciginda. Bunu da telafi etmek sadece yarim saat 2km yurumekle mumkun. Ama oyle bir ulke ki, arabasiz yasamak hic mumkun degil. Sehrin gobeginde yasayip, calismadikca yuruyen biz degil, arabamizin tekerleri.