30 Mayıs 2012 Çarşamba

Lunch Beat: Ogle Ritmi



Hafta sonu Business Week'de okudum. Avrupa'da Stockholm'de baslayip diger sehirlere de yayilan, oglen tatilinde is ortamindan uzaklasip club moduna girip, 1 saat dans edip, hoplayip ziplayip kafani bosaltip mental baterilerini dolduracagin bir akim baslamis. Adina lunch beat diyorlarmis. Kapida $13 veriyorsun, karsiliginda sandivicimsi bir yiyecek, su alip, 1 saat dans ediyorsun. Web sayfasini yeni gordum. http://www.lunchbeat.org/
















The Lunch Beat Manifasto diye bir de kurallarini yayinlamislar.

Kural 1: Bu senin ilk lunch beat'inse dans etmek zorundasin.
Kural 2: Bu senin ikinci, ucuncu ya da dorduncu lunch beat'inse dans etmek zorundasin.
Kural 3: Eger burada sikildiysan lutfen ogle yemegini baska yerde ye.
Kural 4: Burada isten konusmak yok.
Kural 5: Lunch Beat'te o anda ortada olan herhangi kisi senin dans partner'indir.
Kural 6: Bu lunch beat'ler 60 dk'dan daha uzun olamaz ve ogle tatilinde olmalidir.
Kural 7: Herkese take away yemek ve bir adet DJ set verilir
Kural 8: Lunch Beat'de su her zaman ucretsiz olarak verilir.
Kural 9: Lunch Beat'in uyusturucuz ortam olmasi tercih edilir
Kural 10: Lunch Beat'ler kamuya ilan edildigi surece, kar amaci gutmeyen organizasyonlar olarak duzenlendigi surece ve bu manifestodaki kurallar uygulandigi surece, herhangi bir yerde, herhangi biri tarafindan organize edilebilir.

Not: Fotograf dergiden alinmistir.

25 Mayıs 2012 Cuma

TGIS


Son haftalarda cumalari hep yogunum iste. Oysa benim en sakin gunumdu birkac hafta oncesine kadar. O yuzden ancak cumartesi gelince "Thanks God It's Saturday" diyebiliyorum.

Her Mayisin son haftasi karnimda kelebekler ucusuyor sanki. Bu hafta sonu Memorial Day'le birlikte artik yaz geldi demek. Bir taraftan "Eyvah yaz geldi" diyorum, cunku hafta ici de dahil olmak uzere cocuklar havuza gitmek istiyorlar. Havuz bitiyor disarda oynamak istiyorlar. Gunesi batirip eve giriyoruz, bu defa eve doymak istiyorlar. Tum sitenin cocuklari disarda artik. Ben de sanki kis uykusundan uyanmiscasina cocuklara bakinca; hepsi ne kadar da boy atmis, gelismis, delikanli, genc kiz olmus ergenlerimiz diyorum icimden. Havuzda life guard'lik yapan bir Greg'imiz var mesela, bu yil universiteden mezun oldu. Buraya tasindigimizda benim oglanla ayni yastaydi nerdeyse. Bu degisimi gormek, yeni bir yaza uyanmak o kadar tatli ki...

Her yaz boyle olsun, telasli, kosturmacali, cocuk sesleriyle dolu, yorgun, sicak -az nemli-, bol gezmeli ...

18 Mayıs 2012 Cuma

Albuquerque, Santa Fe, Tent Rocks, NM Gunlugu


Hani Norah Jones'in Come Away With Me clibi var ya, oyle bir  yolda gidiyoruz. Etraf maki, çöl ...Ara ara daglar, yüzyıllardir yerlilere ait kirik dokuk yerlesim bolgeleri.... New Mexico'da Santa Fe'ye giden bir otobandayim ama dedim ya, sanki Norah Jones'in klibinin icindeyim. En canlısından, en aynısından, en çölünden... Insanın icine derin bir yalnızlık ama garip bir huzur da veren cinsten, bir baska ulke burasi. Yol ile ufuk cizgisinin kesisimde hiçbir insan, hicbir yerleşim görmediğin türden bir yerler burası... Medeniyetten uzak, ha desen, istesen, eski John Wayne filmlerinin icine giriverecekmissin gibi burası... Burada yaşayanların bir sürüsü John Wayne, Client Eastwood zaten. Evlerinde silahlar, arka bahçelerinde atlar ve garajlarında baltalar var. Saka degil, gercekten boyle. Sabah ise gelip data warehouse'a data topluyor, aksam eve girerken garajının önüne yatmış yılanı cifteyle vuruyor. Hafta sonu at biniyor, arabasını kendi yapiyor, bozulunca kendi tamir ediyor.
Dedikleri kadar varmis, hatta az bile anlamisim ben Santa Fe'yi. Santa Fe' New Mexico'nun incisi. Bu nasıl bir şehirdir böyle ki, her tarafından sanat, el yapımı seramik, mücevher , galeri, müze taşsın.

Coyote restaurattayiz. Minik mezeler alıp demlemiyoruz. Yolculuk arkadasım, is yerinden ürün müdürü. Dedikodu yapıyoruz, projeleri konuşuyoruz, hayattan oradan burdan birkaç margarita eşliğinde gün bitiyoruz.


Sabah erken kalkıp sehri dolaşıyorum. Sabah 8 suları ve bir takı dükkanı kepenklerini coktan kaldırmış. Yerli adam üstüne güneş doğurur mu... Sahibi yerli. Tüm parmakları kolları boynu takı icinde. Kollarında boynunda dövmeler var. Hepsi de bir sekilde uyumlu. Kibar ve nazik bir sekilde bana mucevher parcalarini anlatiyor. Nereli oldugumu soruyor. Turk'um diyorum, karsidaki hali dukkaninin sahibi de Turk diyor. Bir ara o da NY'da yasamis. Benim yasadigim bolgeye asina. Hatta bizim oradaki Hilton acildigi sene NM'ya yerlesmis. Müstesna taki parçalarına bakıyorum ve içimden tum dukkani almak istiyorum. Hersey o kadar nefis ki... Hatta Suzi Orman'i arayip - hani "Can I afford?" programıni var ya-, bana akıl verse diye içimden çılgın seyler geçiyor. Cunku akil kacirilmayacak gibi degil. Tamam diyorum 4 parça yeter. Dükkan sahibi arkadasim bana harita ustunde sehri anlatıyor. Günüm kısa, en verimli nasıl yaparimin ipuçlarını veriyor. Sarılıp ayrılıyorum, biraz daha dolaşıp heyecanla otele donüyorum. İstikamet 1 saat uzakliktaki National Park Tent Rocks. 

Bir doga bu kadar mi guzel ve büyüleyici olur. 1 saatlik tırmanışla 6-7 milyon yasindaki volkanik oluşumla meydana gelmiş kanyondayim: Tent Rocks yani cadir kayalar. Güneş öğle sicagini bastırmadan indik aşağıya. Deniz seviyesinden yükseklik 6500 feet yani yaklasik 2000 metre. Zaten Santa Fe'ye gelirken daglar arası arabayla tirmandigimizdan kulaklar ucaktaki gibi tıkalı. O yüzden dikkat, sert içkiler iki kat etkili bu sehirde :)

Sonra sehre donuyoruz. Sehir minik, kompakt... Müzeleri, Plaza meydanı, Georgia O'keeffe müzesi, Canyon Road'daki sanat galerileri, acik pazardaki sanatçıların sergileri ( yağlı boya, fotograf, heykel) , Governor of Palace önündeki yerli Amerikalılar'ın el yapımı takıları, hediyelik eşyaları, zevkli dükkanları, kiliselerden yukselen can sesleri, nefis kendine ozel restaurant 'lari ile tum ogleden sonrayi dolasarak geciriyorum. Aksam vakti vedalaşma saati geliyor Santa Fe'ye. Bilindik eyalet başşehirlerinin aksine müthiş sarıyor bu sehir beni. Donmeden once heyecanla Burak'a anlatıyorum telefonda gorduklerimi, sehri, hiking'i. "Cocuklar da yaparlar Tent Rocks hiking'ini" diyorum. Nice aile cocuklarini sirtina almis, bebekleriyle gelmisti zaten. "Sen de istediğin kadar fajita yeyip, en acısından istersen yesil, istersen kırmızı biber sosu koyarsın" diyorum.

Bu arada asil seyahat Albuquerque'deki bir konferansaydi. 4 gün oradaydim ama Santa Fe'ye kıyasla anlatacak birsey yok.