21 Temmuz 2006 Cuma

Isin Uzmanina Sormak

Bazi konular var ki, "ah iste gozunu sevdigimin Turkiyesinde olmak vardi" diyor insan. Ne mi mesela: saglik. Pazartesi gunu oglanin dizlerinde minik kabarciklar olusmaya basladi. Sali, carsamda azaldi. Persembe artti. Hadi dedik doktora goturelim, goturelim de, burada uzman doktora oyle cat kapi gidilmiyor. Sabahtan en az 30 dermatologun ofisini ariyorum hepsi agustos sonuna kadar dolu. Bazilari ekim ayindan bahsediyor, deli olmamak isten degil. Eger acilse, ya acile gidin ya da 911'i arayin diyorlar. Ya da aile doktorunuzu arayin ilk diye mesaj koymuslar. Yanik ya da bulasici bir durum yok ama icimiz rahat degil. Pediatrist'e gidiyoruz, 2 doktor goruyor yorum yapamiyor. Iste burada kopuyorum. Neden mi? Cunku 2 aylik bebekte dokuntu gibi ensesinde baslayan ve mantar diye diye bizi yanlis yonlendiren bu doktorlar bana, eger ilgi alanlari icinde olmayan bir konuysa uzmanina git dersini verdiklerinden bu yana, ne kulagindaki siviyi, ne vucudundaki egzemayi anlayamadiklarindan tekrar uzman doktor bulmaya calisiyorum. Calisiyorum da, nafile. Ogleden sonra tekrar sariliyorum telefona. Ola ki birisi randevusunu iptal etmistir ya da en erken bana ne zaman randevu verebilir diye. Doktora gitme capimi genisletiyorum. Haftaya tatile gidecegimiz bolge de dahil olmak uzere bir 50 yer daha araniyor. Hepsi "sorry, we're booked until October" demiyor mu, inanamiyorum. Bu arada bazi yerleri tekrar ikinciye ariyorum. Kadin gulerek sabahtan aramistiniz diyor.

Iste boyle bu ulke. Acillik bir durum yok ama uzmanina sormamiz lazim, ya su cicegiyse, ya da virutik bir hastalik basladiysa diye diye ben doktor bulamiyorum. Kendi dermatologu sadece sali ve persembeleri calisiyor. Bari ocak ayina randevu alayim diye mesaj birakiyorum. Iste sirf bu yuzden su anda TR'de olmak istiyorum. Degil ki kap cocugu, disari cik, caddelerde birisinde yazan "Deri Hastaliklari Uzmani" yazan tabeladaki ofise gir. Ona bile gerek yok, ana cocuk sagligi ofisindeki hekim gorsun ve yorumunu yapsin. Cunku pratik olarak bizim ulkemizin hekimlerinin iyi olduguna inaniyorum ben.

MalPractice (MP) bu ulkedeki hekimleri mahvediyor. Zaten bir doktor ofisine girmeye gorun. Ilk kayit esnasinda sanki ev aliyormuscasina, abartmaksizin herhalde 10 ayri dokuman, kagit var, tek tek imzalanip sigorta bilgileri veriliyor. Sigortasizsaniz sizi kabul etmeme haklari var ama hastaneye giderseniz sigortasiz olsaniz da almalari gerekiyor. Tamam bu MP'in iyi taraflari da var. Eger konu ciddiyse ilerde baslarina birsey gelmesin diye ve ozellikle de hasta tarafindan istenmisse her tetkik yapilir ama basit seyler icin grip, nezle, oksuruk, ust solunum yollari enfeksiyonu, kas agrilari fasulyeden hastalik sayilip, gecene kadar gecer felsefesiyle bakilmaz, ilac verilmez. Ozellikle genc hekimler daha bir ilacsiz tedaviden yana olup vucudun bagisiklik sisteminin artacagindan recetesiz satilan ilaclara bile ragbet edilmez.

Saglik faturalari konusuna hic girmiyeyim. Sigortali olanlar da kendi aralarinda yillik deductible, co-pay gibi harcamalar yaparak diyelim ufak odemelerde bulunuyorlar. Bizim odememiz, uzman dr icin $30 ve yillik sinir yok gitmek icin. Aylik bordrodan da belirli kesinti oluyor. Ya sigortasizsaniz.... Himmmm sanirim minik bir visit $250'dan baslar. Diyelim geldiniz ve hasta olup doktora gittiniz? Ya daha sonra adresinize gonderilen faturayi oduyorsunuz, ya da cogu turistin yaptigi gibi yanlis adres veriliyor ya da fatura yirtip atiliyor. Meksikalilar neden siniri gecip, bebeklerini dogurup, 18-20bin$ arasinda degisen dogum harcamalarini devlete yikip sonra da ortadan toz oluyorlar. Sezaryansa bu rakan 5bin$ daha artiyor.

Sanirim hem Amerika icin hem TR icin "ici seni yakar, disi beni" soylemi gecerli. Belirli seyler belirli duzeyde iyi ama ha dedigin zaman uzmana gitmek cok zooooooooor burada, bunu paylasmak istedim.

Sonuc mu ne? Yilmadim ve mutlaka birisini bulabilirim deyip, nihayet Bronx'da bir doktor buldum yarin sabaha. Bakalim neymis?

16 Temmuz 2006 Pazar

High-Tech'ten No-Tech'e

Napalim napalim, hadi dedik ogle sicagi bastirmadan disari cikip gelelim sabahtan. Zira hava sicakligi 38C'lere ulasti bugun. Sehrin ortasinda kurulmus bir koye gittik. 1750'lerde kurulmus somurge donemine ait bir cifligi canlandirmislar ama hakiki kiyafetleri, su degirmeni, tas bugdag misir ogutucusu - yaklasik 120kg agirliginda-, varilleri, bidonlari, bahcedeki calisanlari, su kuyusu, inekleri, tavuklari, koyunlariyla...

Ateste yemek pisirip, bahcelerinde domates, biber, fasulye yetistiriyorlar. Feslegen, maydonoz, dere otu yaninda lavanta bitkisi bile vardi bahcede ve basagrisina iyi gelir niyetiyle sakaklarina suruyorlarmis o zamanlarda. NY olur da bahcede elma agaci olmaz mi? Henuz olgunlasmaya baslamis elmalar, koca bir agac hasat mevsimini bekliyor.

Etrafi gezerken ustumuz basimiz is, misir unu tozu, toprak oldu, iyi de oldu. Genzimiz hayvan kokusuyla dolup, cigerlerimize ateste pisen yemek kokularini cektik sonra da ellerimizi lavantayla misledik. Pek bir hosumuza gitti, nerden nerelere geldigimizi gormek... Kolelik doneminin Amerika'sini, yasamlarini, nelerden gectigini anlamak acisindan ilginc bir tecrubeydi.

PS: Blog komsularimdan gordugum ve sunumunu begendigim Picasa web sayfasina da fotograflari koydum. Bir ustte baska albumlere iliskin fotograflar var. Vakti olana iyi seyirler.

13 Temmuz 2006 Perşembe

Kasirga

Herhangi yagisli bir gun gibi gecse de dun, saat 4'den sonra kiyamet kopmus megersem. Oglani almak icin yola cikiyorum ki, trafigi anlatmaya imkan yok Aynen su yandaki resimdeki gibi. Hah diyorum aynisini gecen sene de haziran sonunda yasadik, hemen Burak'a haber verip o da baska yonden yola ciksin cocugu yuvadan almak icin. Anlamadim ne zaman geldi bu kasirga, ne zaman catilari ucurdu, agaclari devirdi, elektrikleri kesti de ben ancak yola cikinca gorebildim. Ustelik ogleden sonra disardaydim, saga sola gittim, sadece ara ara cok siddetli yagan yagmur disinda -ki bugunlerde hep boyle- olagan disi birsey yoktu.

Neredeyse tum ana arterler kapali, otobanlara devrilen agaclardan ve sel baskinindan hepsi kapatilmis, trafik de ara yollara verilince ben guzel bir Weschester ilcesi turu yapiyorum. Iki universitesi kampusu, iki rezarvuar, aa burada Pepsico varmis, aa burada Wells Fargo varmis diye bilumum sirketlerin arasindan dolasaraktan hicbir yere gidemiyorum. Gecen sene yarim saatlik yolu 5 saatte donmustum diye dusunup bu yilin hesabini yapmaya calisiyorum. Neyse Burak benden onde, cocugu o alacak. Eve donmek de azap verici. Aynen korku filmi gibi aslinda, saka degil iste film olsa bu kadar olur. Insanlar yollarda yuruyor, itfaiye, polis etrafi derleyip trafigi yola sokma pesinde ama nafile. Cok isleri var cok. Biz ise birbirimize saat 9'da kavusuyoruz, bu yil sadece 4.5 saat suruyor.

Not: Resimleri buranin gunluk gazetesinden aldim. Dahasi burada.

10 Temmuz 2006 Pazartesi

iDigitize - Sayisal Yasam

Apple'in urunlerini andirsa da baslik, gecen hafta bir egitim aldim, ordan geliyor. Iki sirket birleseli beri konsolide edilen prosedurler, programlar ve bunlarin hayatimizi nasil kolaylastiracagi yolunda digital dunyaya ait minik bir online kurstu benimki.

Once kurslardan baslayayim. Sirketler artik cok ehem olmadikca elemanlarini baska sehre ucurtup otel, gunluk harcama gibi gider yapmak yerine, ofisinden ayrilmadan egitim aldirmayi hedefliyor. Bize 40 saat zorunlu egitim koyuyorlar her yil. Bu 1 haftaya denk ve mumkunse online, degilse isyerine gelen egitimcilerden o da olmadiysa gereken yerden (cogu zaman Motorola kampusunde) egitim almak zorunlu oluyor.

Toplanti yapacaksaniz, net meeting'i kullanin diyor iDigitize egitimi. Zaten ulke capina yayilmis sirketlerde, yillardir sesine asina olduklarimizla basta konferans toplanti olmak uzere konusup duruyoruz telefonda. Fax gonderilecekse ozel fax programi var, elektronik dokumani ilistirip enter'a basmak kafi. Seyahatler icin oncelikle sirketin calistigi seyahat acentasinin web sayfasini kullanin, ucus, otel, araba rezervasyonlarinizi ordan yapin, olmazsa seyahat sirketini arayin diyorlar. Donunce gider raporlarinizi online girin, su adrese emailleyiverin diyorlar.

Gunluk yasamda mektuplar oldu e-posta, para oldu plastik kart, yastik altinda duran mangirlar, bir yerlerdeki bankada, uzerinde parmak izi olacak diye sakindigimiz fotograflar web albumlerinde yeri aldi bile. Dogum gunlerinde e-kart atip, bayramlarda karsiligini bekler olduk SMS'le ya da e-postayla. Eskiden sevgili gunluk diye basladigimiz yazilar girdi bloglara. Cep telefonuyla mesajlasip, istedigimiz anda bir ses verip, bilgisayarin tepesindeki kamerayla da bak iste karsindayim diyoruz. Ucak biletlerimizi, otellerimizi internetten ayirip, hatta ucakta nereye oturacagimizi, hangi menuyu isteyebilecegimizi bile secebiliyoruz. Bir de yanimiza kimin oturacagini gorsek ne iyi olurdu ya :)

Alisverislerimizi online yapip, kitaplarimizi, muziklerimizi minik aletlerde dinliyoruz. Adres defterlerimiz PDA'lerde, yol haritalarimiz GPS'te. Evdeki telesekretere gelen mesajlar emaile donusturulup dinleniyor, istenirse kim, ne zaman aramis, log'lardan gormek mumkun. Is yerlerine elektronik kartla girilip, bilgisayarlarda kim hangi siteyi surflemis, buna mutakabil ne kadar is yapmis, patronun onunde. Sonracigima TV'ye baglanan ve adina TiVo denilen hard diskler sayesinde, programlari kaydetmek, mutfakta pisen yemege bakip gelene kadar pause etmek, hatta gelen reklam sinyalini alip, o arada bir iki telefon konusmasi yapmak bile mumkun. Bunlar artik o kadar standartlasti ki, gunumuz bilgisayar karsisinda ekrana bakmakla gecince her tik tik, klik klik oluyor karpal tunel, boyun fitigi ya da klavye sendromu.

2 yil once bir proje sirasinda yan grubun muduru geldi bana ve "Jessica'nin bu sabah ne zaman sisteme girdigini soyler misin" dedi. Projenin buyuklugunden ve bitirilmesi gereken kisitli zamandan dolayi vardiyali calisiyordu teknisyenler. Baktim Jess 2:00AM siralarinda girmis, sabah 6:00AM'de cikmis. Halbuki aralarindaki anlasma, aksam 10'da baslayip sabaha kadar calismak seklindeymis. Sonradan ogrendigimize gore, Jess o gun evinde parti verdiginden ayilamamis olsa gerek, isi de savsamis ve baska ustuste gelen olaylar neticesinde isten ilisigi kesilmisti. Bunu neden yaziyorum. Cunku sayisal cagda ardimizda biraktigimiz ayakizlerinden, bir de bizi izleyen abilerimiz, ablalarimiz var unutmayalim. Diyorlar ya big brother is watching you diye...

Yeniligin, uretmenin, teknolojinin sonu yok. Simdi bu egitimin ustune bahsedilen yeni link'i kullanip iCliq'den haftaya gidecegim DC gezisini ayarlamam lazim. Yoksa diyecekler bu egitimin ustune "sen hala dijitallestiremediklerimizden misin?"

6 Temmuz 2006 Perşembe

Algida Secicilik


Boyle oluyor disarida yasayinca. Ne zaman TR ile bir haber, yazi ciksa kulaklarimiz dikilip dikkatle dinliyoruz, izliyoruz. NY Times yazdi gecenlerde. Yazinin tamami burada ingilizce. Kiyilarimizi oven, bizim icimizi buralardan cekip, "ah simdi orda olmak vardi..." dedirten cinsten.