25 Ocak 2006 Çarşamba

Steve Jobs, Apple, NeXt, Pixar ve Kitap

Basinda Walt Disney'in Pixar'i satin aldigi cikinca dikkatimi cekti. O kadar cok acquisition, satin alma, isten cikarma haberleri var ki son zamanlarda genelde duyar, bakar gecerim. Bu defa bu Pixar'in satilmasi haberi ilgimi cekti, neden mi son okudugum "The 2ND Coming Of Steve Jobs" kitabi yuzunden. Bir de tabii yeni iMac'imiz olunca Apple ve Steve Jobs'la ilgili haberler daha bir dikkatimi ceker oldu. Adil arkadasimin verdigimi bu audibook'u bir nefeste bitirdim.

'55 dogumlu Steve Jobs ilk Apple bilgisayari Wozniak'la birlikte yatak odasi ve garajinda design eder, sene 1976. Yillar icinde yakalanan basari 1985'te kendisinin yonetim kurulu karariyla sirketten atilmasiyla farkli boyutta seyretmeye baslar.

1985'te NeXT isimli bilgisayar sirketi kurar. Derken 1986'da Pixar isimli animasyon programlari yapan sirketi satin alir. Sirketin ilk sahibi George Lucas'dir, hani su Star Wars'u yapan adam. Kitap uzun bir sekilde Pixar'in ilk nasil kuruldugundan, Steve'in bunu satin almak icin nasil manevra yaptigini detaylariyla anlatiyor. Sirkette calisanlar akademisyen kokenli, PHD'li elemanlar hep. Yillik giderleri cok olup, Steve'in gozunde birsey uretemediklerinden Steve bu sirkete biraz uvey evlat muamelesi yapiyor. Yilda 2milyar dolar gibi bir kaybi olsa da birseye inanmis olmasindan dolayi satmiyor.

Toy Story'i yapan bu sirket Disney'le dagitim konusunda da anlasinca Pixar duzluge cikmaya basliyor. Disney'le 5 yillik anlasma yapip gelecek filmlerin dagitimi ve tanitimini ustleniyor Disney. Pek cogumuzun bildigi Finding Nemo, Bug's Life, Toy Story 2 gibi animasyon filmleri iste bu sirketin eseri. Yandaki tablodaki rakamlara bakin arkadaslar. Sabrin, inancin, inatciligin zaferi degil mi? SJ'nin bu sirketin sahibi olmasi disinda ben bir katkisini goremedim. Cunku gorsel dunyaya uzak bir is adami. Fazla secici, fazla titiz hatta hastalik seviyesinde. NeXt'e eleman alirken basvurular arasindan Harvard mezunu, Art collector bir cocugu ise aliyor ama resepsiyonist olarak. Calisan her kisinin o is icin overqualified olmasini istiyor. Calisanlarina karsi cogu zaman zalim. Dusuncelerini acik dille, gizlemeden ifade ediyor ve cogu zaman da kirici.

Is adami Steve, karsisindaki ikna etme konusunda cok basarili. Arkadaslari onun hem yakininda olmaktan cekindiklerini hem de fikirlerine, savunma taktiklerine, caliskanligina hayran duduklarini soyluyorlar kitapta. Dogru olmayan birseyi bile arkasindaki argumanlarla cok iyi kazanilabilir hale getiriyor. Medya ile bire bir ilisklieri hic iyi degil. Sevmedigi sorulara ukala cevpa vermekten hic kacinmiyor. Fazlacana takintili. Herseyin en mukemmelini bulana kadar ariyor, dusunuyor, inaniyor, vazgecmiyor. Mesela istedigi evi alana kadar uzun sure beklemesi, istedigi mobilyalari bulana kadar evin icinin 4 yil bos kalmasina tahammul edebiliyor. Evde 4 yil sadece matrisle kim yasar? Hatta kiz arkadaslarindan birisi bundan cok sikilip Steve'i terkediyor. Ozel hayatinda da is her daim onde geliyor. 22 yasinda, o zamanki kiz arkadasindan cocugu oluyor ama babalik testi yapilmasina ragmen cocugu reddediyor. Uzun yillar sonra kiziyla gorusmeye basliyor. Saglikli beslenmek konusunda da takintili. Hersey organik olacak. Zaten kucuklugunden beri vejeteryan. Uzak dogu felsefesine ilgisi var. Gencliginde Hindistan'i gezmis. 38 yasinda 2. kez baba olma haberini duyunca o zamanki kiz arkadasiyla evlenir ve 3 cocugu olur.

Yillar icinde Apple'in hisse senetleri ve urun satislari dusmeye baslayip sirket zarar girince, Steve yuvaya geri doner. Yil 1997'dir bu arada. Ilk olarak zarar eden urunleri ortadan kaldirir. Yeni design stratejileriyle Apple'i yeniden canlandirir. "Think different" bunlardan birisi, hatirlarsiniz herhalde. Interim CEO (iCEO) (Gecici CEO) unvaniyla 1$'a calisir Apple'a. O da sirketin saglik sigortasindan yararlanmak amaciyladir. 2000 yilinda iCEO unvani CEO unvanina donusur.

Bill Gates'den nefret eder ama hep onun gibi aile babasi olmak ister. Kendisi evlat edinilmistir. Biyolojik annesi, konusma terapisti, babasi ise Suriye'li politika profesorudur. Anne ile baba evlenmediklerinden adoption'a konulmustur. Daha sonra
evlenen bu anne babanin bir de kiz cocuklari olur. Kizkardes Mona Simpson, Amerika'da bir yazardir. Hatta "A Regular Man" diye yazdigi romaninin hayali karakterlerle Steve Jobs'i anlattigi soylenir. Siyah boyunlu kazak ve kot pantolon adamidir. Pixar'in Disney'le birlesmesi hakkinda CNN'deki videosunu izledim , yine siyahlari cekmisti.

Kitaba gore yillar gecip orta yaslara gelmeye baslayinca daha anlayisli, daha sefkatli bir kisilige sahip olmaya baslar. Ama ukalaligindan odun vermis degil...

Yeniliklere, teknolojiye, mukemmellige tutkusu bize guzelim Apple urunlerini kazandiriyor. PC insani olsaniz bile sirf goz zevkinizi oksamak, farkli boyutta neler yapilabilir diye mutlaka bir Apple dukkanina ugrayin. Bu adami daha iyi anlayacaksiniz. iPod, iMac, iTunes, iCon, hersey iXXX.

Ilginc, cok ilginc bir kitap. CEO dunyasinda neler olup bitiyor, sirketlerin ust yonetimlerinde hayat nasil gidiyor, ozel hayatlarinda nasillar gibi sorulara da isik tutuyor kanaatimce. Silikon Vadisinin Piranalarini tanimak isteyenlere tavsiye ederim.

Bir ara yahoo listelerinde dolasan bir email vardi. Steve Jobs'in Stanford Universitesinde yaptigi konusmayi Turkceye cevirmislerdi. Ingilizce metin iste burada. Hayata ve olume iliskin yaklasimi ve tecrubeleri ilginc. Kitaptaki "Bad Steve" anlatimina hic uygun degil...

20 Ocak 2006 Cuma

Ingilizce Ogrenelim

Nasil telaffuz edersiniz ingilizcede which, where, overwhelm gibi "wh" seslerinin yanyana geldigi kelimeleri? 1 ay kadar once Bill Clinton'in "My Life" Audiobook'unu dinlerken dikkatimi cekti ilk. Sonra Jane Fonda'nin "My Life So Far"'inda da ayni sesi duyunca sasirdim. Ilk h sesi geliyor ardindan w sesi ve daha cok bogazdan cikiyor bu ses tabii. Yani bizim vic (which) oldu hvic... Onune h harfini katip bir soylemeyi deneyin biraz garip duruyor degil mi? H tam ses cikarken, V daha dogrusu W, yarim ses cikiyor.

Isteki yan kup komsum Jim'e sordum cunku gunluk hayatta telaffuz edilen sekilde degildi bu duydugum kelimeler. Jim, linguistik okumus sonra major'ini bilgisayarda yapmis, Unix dehasi bir softwareci. Bana okullarda ogretilen, ozellikle seslendirme isiyle ilgilenenlerin o kelimeleri bogazdan gelecek sekilde once h ile baslamasi gerektigini ve dogru aksanin da oyle oldugunu soyledi.

Gecen yil Pace Universitesi'den Accent Reduction kursu almistim. Aksan, insanin ana dilindeki sesleri, yabanci dilde de ayni sekilde soyleme yanlisindan kaynaklaniyor. Halbuki ingilizcede bizim dilimizde olmayan sesler de var. Bizde olmayan W, Q'dan bahsetmiyorum. "Lazy o" diye uzatilan Amerikalilarin meshur "Ooo my God"i vardir ya, oradaki "O" sesinden mesela. Bu O sesi, Oscar derken bogazdan cikan o ile a arasi bir sese donusuyor. Yakinda Oscar'lar dagitilacak, bol bol dikkatinizi ceker o zaman. Ya da Alice derken bastaki A sesi, A ile E arasi karma bir ses. Williams'daki ilk hecede cikan ses de VilyIms degil, I ile bizim i sesi arasinda birsey. Off yazarken anlatilacak gibi degil.

Hangi birimiz "elevator" derken on dislerini alt dudaklarinin altina degecek sekilde telaffuz ediyor? Eger degmiyorsa o zaman "V" sesi dogru cikmiyor demekmis. Three kelimesini hic saymiyorum bile. Ana dili ingilizce olmayan birini bu kelimeyi soylenisinden kolayca anlayabilirsiniz. Thirtythree (33) derken agzinizdan otuzuc mu cikiyor yoksa otuz agac mi? Three kolayca tree (agac) olacak sekilde soyleniyor cunku.

Adimi telefonda soylerken hep yanlis aldiklarinda da dikkatimi cekmisti. Birseyi yanlis soyluyorum diye. Cunku Figen adi bana hep, Sigen ya da Vigen olarak geri geliyordu. Megerse, F derken dudaklar one kimildayarak degil, hafif kapali sekilde on disler biraz dudaga degecek sekilde cikmaliyimis. Simdi buna dikkat ettigim zamanlarda gercekten buyuk fark yaratti, artik adimi dogru soylemeleri kolaylasti.

Hoca soyle demisti bize. "Lee will aid fair Alice" cumlesini dogru seslerle verirseniz aksan azaltma yonunde buyuk adimlar atmissinizdir. Aksan konusunda Turklerin ingilizcelerinin cok anlasilir oldugunu soyledi hocamiz amma velakin, Cinlilerin bu konuda bir firin ekmek yemeleri lazim diye ekledi. Hintli aksani hemen "ball" kelimesinden belli oluverir, dilleri arkaya gider cunku "le"sesini verirken. Her toplulugun kendine ozgu vurgulamalari, siirselligi ya da sertligi var konusurken. Turkiye'de bile sivesi olan birinin az cok nereden oldugunu anlarsiniz.

Amerika icinde de her bolgenin hatta ayni sehir icinde bile farkli aksanlara ratlaniyor. Bronx aksani, Upper NY aksani,Manhattan aksani. Ya da ulke icinde Boston aksani, Guneylilerin kendine ozgu aksani filmlere, dergilere, sakalara konu oluyor. Amerika'da en akici, net aksanin North Carolina'da oldugu soylenir. NC her ne kadar guney eyaletlerine dahil olsa da, verilen egitim sisteminin ingilizceyi net ve dogru ogretmek bakimindan o bolgede basarili oldugunu okudum ve duydum. Lisedeyken edebiyat ogretmenimiz agiz ve bogaz gelisiminin yasadigimiz cografi bolgenin sartlariyla olustugunu ve cikan seslerin de buna bagli oldugunu soylemisti.

Evet ingilizce; ogrenmek, konusmak icin kolay bir dil ama dogru sesleri vermek sanildigi kadar da kolay degil. Aksanini azaltmayi dusunenlere "American Accent Training" kitabini tavsiye ederim. Nelere dikkat edilmesi gerektigini guzel acikliyor. Ama oncelikle bir Amerikalidan ders almak daha iyi olur kaatimce. Her ne kadar gunluk hayatta Amerikalilarla calissak, gorussek, komsu ve arkadas olsak da adamlar kibarliklari geregi durduk yerde sizin aksaninizi duzeltmiyor.

11 Ocak 2006 Çarşamba

Hep Geri Kalacaksin

Daha 2 gun once teslim edildi evimize. Actik paketini yerlestirdik masaya, tum beyaz Apple urunleri gibi insanda temizlik, herseye sifirdan baslama istegi uyandiriyor. Bir de bende yeme istegi, yani bilgisayari yeme istegi. Neyse yemeyelim kullanalim.

Teknik spek'leri yuksek. 2.1 GHz, 1.5MB memory, 250GB disk filan falan. Hersey build-in. DVD burner'i, CD writer'i yan tarafta sessizce duruyor, kamerasi da nokta gibi. Zaten ortada disk, CPU tower filan birsey yok, hepsi ekranin yan tarafina insa edilmis. Bir muhendislik harikasi gercekten. Ortada fazla hicbirsey yok. Klavyesi tam kullanabileceginiz buyuklukte, mouse'u da oyle.

Daha elimiz degeli 1 gun olmus, nesi var nesi yok anlamaya calisiyoruz heyecanla. Ve bam diye Burak kotu haberi yapistiriyor dun aksam. Bu bilgisayarin 2 kati hizinda yeni iMac Intel Duo cikmis. Hem de bizim aldigimizla ayni fiyata. Simdi ne olacak? Bu yeni urun yani bizim aldigimiz muhtemelen yakinda ucuzlayacak, belki ucuzlamistir bile. Internetten almamis olsak al aleti gotur dukkana iade et. Gerci amazondan aldik, 1 ay icinde iade edilebiliyor ama ikimizde de o guc yok simdilik. 1 hafta daha gecsin belki o zaman icimize daha cok oturur, paketler gondeririz.

Demek isteyecegim su ki, teknolojik urunlerde hep yeni bir model uretiliyor ve bunu yakalamanin sonu yok, hep geri kalacaksin. Intel 386'lar, 486'lar cikarken 90'lerde hepimiz vauuuw olmustuk simdi 2 kusur GHz'lerden soz ediyoruz ev bilgisayarlarinda. Eskiden bu teknik spek'lerle banka kurulurdu ;) simdi 2GB memory, 3GHz CPU ile evde alti ustu belki photoshop calisacak, biraz video editing yapilacak, bolca web surflenecek, kalani da keyfimizi cilalayacak.

Bugune kadar hic Apple bilgisayarimiz olmamisti. Ama Apple yaraticiligin, muhendisligin, zekanin bilesik ornegi. Henuz isletim sistemi konusunda yorum yapmak icin erken ama insan Windows gibi kotusune alisinca, Mac onun yaninda BigMac'ten daha kotu olamaz. Gorecegiz...

10 Ocak 2006 Salı

James V de Dogdu

James IV benim Philadephia'da calisan is arkadasim. Counterpart deniliyor ya, ayni isi farkli bolgeler icin yaptigimiz is ortagi bir nevi. Gecen hafta ortasinda ilk cocuklari dogdu ve ismi James V olarak aile tarihine 5. kusaktan James diye gecti. Nedir bu Amerikalilarin soyisimle beraber baba adini da tasima meraki? Zaten soyadini veriyorsun cocuguna, erkekse devam edecek iste, bir de kendi adini vermeleri bana garip geliyor.

Benim gozlemledigim kadariyla eger aile zenciyse ve biraz da geleneksel tarzdaysa ilk erkek cocuklari direk babanin adini aliyorlar. Eger geleneksel beyazsa iki isim veriliyor ve orta isim (kullanilmayan isim) babanin ismi oluyor. Zaten geleneksel olmayan hangi Amerikali var birisi soylesin? Bugunlerde Aidan, Jason, Jordan, Mathew, Chris en populer erkek isimleri. Bir de hic eskimeyen Brian, James, John, Tom, Richard var. Avrupa'da ise her 3 erkekten ikisi mutlaka Peter ve Michael'dir, burada nedense o kadar ragbet gormuyor.

Kizlar da illa cift isimli olacak. Asalet katiyor ne de olsa :) Gene kullanilmayan orta ad, ailede cok sevilen teyzenin, ananenin ismi olabiliyor ama illa annenin ismi olacak gibi bir uygulama pek yok. Jennifer 20 yil once cok populer bir isimmmis, Jessica onu takip ediyor. Bugunlerde Isabel, Emma, Emily,Briana, Sarah, Rachel (Friends'deki karakterden sonra diye okumustum) en populer kiz isimleri Amerika'da.

Isim konusunda gocmenler (biz Turkler de tabii) biraz sanssiz grupta yer aliyor. Kendi isimlerini bile soylemekten aciz olup bir nickname'le kisaltan Amerikalilara gel de Taacettin dedirt. Isim eger unluyle basliyorsa daha kolay ama unsuz ve hele hele F, C (Cigdem gibi), O (Omer gibi) , icinde yumusak g varsa, ya da yazilimda olmayan I (Irmak) gibi isimler icin Allah kolaylik versin. Biz Turkler pek isim kisaltmasina aliskin degiliz ama Cinliler bu isi, isim ve soyismin bas harflerini kullanarak cozmusler. Eski patronumuza M.V. (Emvi) diyorduk -gerci kendisi Hintliydi ama upuzun bir ismi vardi. Tipki Dallas'taki Ceyar gibi (J.R = John Ross'un kisaltilmisi).
Velhasili kelam, isim konusu burada hassas. Soylenisi kolay, cocuk cagrildiginda farkli cagrisim yapmayan (kiz ismiyse erkek ismi gibi durmayacak ya da bazi isimler daha cok musluman Afrikalilara veriliyor), insanlari zorlamayan, nickname'e gelebilecek, alay konusu olmayacak (Dick Cheney'e o isim verilirken hic mi dusunmediler, ya da Can dediniz John'a uydurmak icin ama bir yandan da teneke anlamini vermek var isin obur yaninda) guclu ses tonlarinin oldugunu (K,R, T) bir isim bulmak kolay degil. Hele iki isim hic kolay degil.

7 Ocak 2006 Cumartesi

Kutuphaneler














Yillar once okuldan mezun olurken mezunlarin okulu elestirdikleri bir toplanti yapilmisti, ogrencilerden birisi okulun kutuphanesi icin, "bizim kutuphanelerdeki kitaplar babaanne gibi, oysa soyle kiz gibi yeni, guncel dergi ve kitaplarimiz niye yok ki" demisti. ITU'nun Mustafa Inan kitapligi, tipki Amerikan filmlerindeki gibi sessiz, buyuk masalarin ama yesil lambalarin olmadigi tarzdandi. Simdi degismistir mutlak. Vize, final oncesi calismaya gider ama kitap, dergi gibi seyleri kendi olanaklarimizla alirdik. Cunku sinirli sayidaki kitap kimseye yetmezdi. Mahalle kutuphaneleri kavrami da hic yaygin degil TR'de. Donem "temiz odevi" hazirlamak icin kac kez gittim kutuphaneye Canakkale'de dusunsem sayarim, besi gecmez herhalde.

Bizim kutuphane aliskanligimiz ilk DVD ismarlamakla basladi Amerika'da, hem de internetten, hem de istediginiz listeyi verin, hazir olunca arayip almanizi isteyecek rahatlikta. Bir klik'le siparisinizi gidiyor kuyruga. Tabii ismarlanan kitap, CD, DVD, audibook'larda siraya gore bekleme listesi olabiliyor ama acelesi olmayan icin beklemeye deger.

Simdilerde her cumartesi yuzme dersinden sonra kutuphanenin yolunu tutuyoruz. Ayda bir "Silly Saturdays" denilen okuma seansi var cocuklar icin. Her hafta, hafta ici 2-3 ayri okuma ve oyun gruplari var; calismayan anne ve cocuklari icin harika. VHS kaset, DVD, kitap dolu abartmiyorum bir canta dolusu materyalle eve geliyoruz her hafta. Zaten cocuk bolumleri ayri, ya ayri bir katta, ya da cocuklarin buyukleri rahatsiz edemeyecegi kadar uzakta.

Kutuphanelerde okul sonrasi odevlere yardimci olmak icin ogretmelik yapiliyor (tutoring) isteyen ailelerin cocuklarina. Bazi buyuk kutuphanelerde sergi salonlari var, resim, heykel, muzik gibi performanslari sergileyebilecekleri. 9 eylulden sonra Islam konusunda cok konferans verildigini hatirliyorum bizim buradaki White Plains kutuphanesinde. Birkacina biz de katildik ve Islama bakis acisini duyunca kucuk dilimizi yutacak gibi olmadik degil. Ya da caz dinlemek isterseniz pazarlari 3PM'de buyuk salona buyurun. Ve tum bu etkinlikler ucretsiz. Cunku zaten okul icin bagli oldgunuz okul bolgesine ailelerin odedigi vergilerden fonlaniyor kutuphaneler ve tabii eyaletten de yardim aliyorlar tum bu aktiviteleri yurutmek icin.

Bir kitap bakinmistim bir zaman once ve kutuphane listesinde goremeyince bana soyle bir cevap geldi: "Eger bu kitabi okumaniz gerektigine inaniyorsaniz, sebebi anlatan bir mektup yazin ve kutuphane sizin icin bu kitabi alacaktir".

New York Public Library'i basli basina bir yazi konusu aslinda. Kutuphane olma fonksiyonu yaninda asil islevi, insanlarin bulusma noktasi. Midtown'da Penn Station, Grand Station ve Port Authority'den gelecekler icin tam orta nokta. Ici muze buyuklugunde, cesitli salonlardan, katlardan olusuyor. Insani soguk bir sekilde saran, hemen uzaklasma istegiyle birlikte, diger salonda ne varmis, su kata ciksam ne gorurum dedirten gezilmesi gereken bir yer. Zaten NY'a gelen her kisinin arkasindaki cafe'ye gitmesi sart. Yazin Bryant Park'a bakip soguk bir zinfandel, kisin hot chocalate icmeden olmaz. Menusu ve ortami insani mutlu eden kalabalik, sicak, sikisik bir yer.

Soylesi, seminer, siir okuma, kitap tartisma, internet kullanma ve sinema gunleri icin de kutuphaneler topluma hizmet vermeye devam ediyorlar. Bizim kutuphanelerde surekli azarlayan, gozlugunun ustunden catik kasla bakan ve susmaniz icin basinizda nobet eri gibi dolasan gorevlileri dusununce kim sever kutuphaneleri diyorum icinden? Kimbilir belki de degismistir, umarim, insallah degismistir. Adina yakisir sekilde halka hizmet eden "halk kutuphanesi" olur.

1 Ocak 2006 Pazar

01/01/2006

Yilin ilk gunlerinde hatta birkac hafta tarih atarken hep bir onceki yili yazarim. Derken tam o yila alismis giderken, "iste bir yil da boyle gecti" diye soylenmeye baslariz. Oysa en cok o yilin tarihini atmaya alismisizdir, yil ise kendi tarihini yazar girer arsive.

Yeni bir yila basladik ya, insan yeni heyecanlar, mutluluklar, arayislar olsun istiyor. Yilin ilk gununu Barnes and Noble'da gecirdik bugun. Kitap mi yigin yigin, dergiler raflarda tonlarca, cocuk kitaplari bolumu ayri ve devasa buyuklukte. Soyle keyifle su dergilere bakip, son Hollywood dedikodularini ogreniyim bir yandan da Starbucks kahvemi iceyim diyorsaniz siz de benim gibi Barnes and Noblecilardansiniz. Oglusa hikayaler okumak uzere minik masaya kuruluyoruz. Okuduklarimizi sepete atip, bir tane daha bir tane daha derken zaman gecip gidiyor. Nobeti babaya birakip bu defa kendim icin kitapcida dolasmaya basladim. Lonely Planet'in 2006 takvimi kalmamis. Bu yil "Mountains 2006 Calender"'i susleyecek masami. Simdiden isaretlenecek ozel gunleri yazdim bile :)

B&N sadece kitap satmiyor elbet, DVD, CD, Audio book, kirtasiye malzemeleri satsa da, ana konsept olarak kitaptan vazgecmis degil. Erenkoy'de acilan D&R boyleydi ilk zamanlar. Sonra kitaplar alt kata inip, dukkan muzik albumleriyle dolunca "nerde benim kitapcim" der oldum. Simdilerde onunde cafe'de var, menu'lu filan. Artik hepten kitapci fonksiyonunu yitirmis. Nezih de oyleydi bir zamanlar, sonra populer kulture dayanamayip kirtasiyeci olunca, canim kitaplar raflarda buzustu, azaldi, nerdeyse nesli kuruyacak. Allahtan Remzi kitapevi bu bayragi gururla tasiyor simdi. Birkac ay evvel okudugum bir habere gore Barnes & Noble, Turkiye'ye gelecek deniyordu. Levent'te yapilan bir alisveris merkezinde acilacakmis galiba. Bakalim Amerika turevleri gibi mi olacak yoksa Turklesecek mi?

2006 takvimi yanisira bir de luzumsuz bilgiler kitabi aldim. Merak edilen ama cevaplari bir turlu ha dedigin zaman bilinmeyen seyler icin. Cok ilginc seyler var, mesela misirin neden patladigini, ya da gokyuzunun neden mavi oldugunu biliyor musunuz? Okuyayim ogrenince size de soylerim.


Sonra yilin ilk gununde kendime domain aldim. Uzun zamandir aklimdaydi ama terzi kendi sokugunu dikemezmis misali... Yakinda online olmak uzere.