13 Aralık 2011 Salı

Benim Almanya'm


  1. Tabii ki her daim cukulata
  2. Likorlu cukulatayi ayri maddeye koymak lazim
  3. Sokaklara tasan mis kahve kokusu
  4. Sinitzel olmazsa olmaz, hatta Cordon Blue olsun ( tamam Isvicre orijinli bu yemek ama Almanya'da da yemeden olmaz)
  5. Cocuklara C&A'den alisveris
  6. Tegut'u bavullara koy gotur
  7. Noel zamani sicak sarap
  8. Ve de old town'da kurulan Xmas pazarinda sosisin her cesiti, yaninda da pommes frites
  9. Satolar ulkesi
  10. Kutuphane gibi sessiz trenleri
  11. Hizli trenleri
  12. Insana kendini coook genc hissettiren nufusu :)
  13. Ulkede calisanlara verilen nerdeyse calisma gunlerinden daha fazla olan tatilleri (tamam abarttim biraz...)
  14. Peffer Steak yemeden olmaz
  15. Mercedes ve BMW cenneti
  16. Ne olursa olsun kirmizi isikta durup yesil isik yanincaya kadar beklemek
  17. Kaymak gibi yollari
  18. Otobanlarindaki sinirsiz hizi
  19. Egitim, saglik ve istihdam guvencesinde parmakla gosterilecek sosyal ulke
  20. Av hayvanlarinin alasini yiyebileceginiz restaurantlar
  21. Deichman'dan cocuklara ev ayakkabisi
  22. Brötchen ekmekleri ve de Berliner'i. Ya da tum firin urunleri mi desem...
  23. Bayildigim Almanca dili
  24. Birayi nasil unuturum
  25. Arkadasima Radler olsun

7 Kasım 2011 Pazartesi

NYC Maratonu

Dun NY maratonu vardi sehirde. Gitmeyi, izlemeyi isterken baska onemli islerden sira gelemedi.Maraton bu, tam 26 millik parkur, Turkcesi 42.2km. Birinci olan atlet -malum gene- Kenya'dan, 2:05:05 ile son 10 yillik rekoru kirmis. NYT'a bakarken Lauren Fleshman'in hikayesini gordum. Bu yil gitmeyi istememin bir baska sebebi de is arkadasim L. ile maraton sonrasi bulusmakti.

L. son 6 aydir bu kosuya hazirlaniyor. Lokal kosulari katiliyor zaten, bu yil citayi yukseltip bir de maraton kosayim dedi. Ama maratona katilmak baska bir disiplin gerektiriyor onu anladim L'in her gunku hazirlik hikayelerini dinlerken. Bir defa hergun antreman yapacaksin, yedigine ictigine dikkat edeceksin. Sporcu disiplini yani. Bizim arkadas yasadigi yerde maratona katilacaklarla bir grup olusturdu. Sabah ise erken gelip erken gidici. Saat 5'den 7 hatta 8'e kadar bir trainer yardimiyla nefes acici egzersiz yapiyorlar, kosuyorlar, bisiklete biniyorlar ve 6 aydir bu kosuya siki bir tempoyla hazirlaniyorlar.

Disiplin dedim di mi? L, is geregi sik sik seyahat eden birisi. Birkac ay once Knoxville, TN'e gittik beraber. Sabah 7:30'da otelden cikip musteriye gidecektik. Ben sabah mahmurlugunu ve prezentasyon gerginligini ustumden atmaya calisirken, bizim L. iki dirhem bir cekirdek. Gruptan baska bir is arkadasi anlatiyor, sabah yurume bandina inmis (tami tamina sabahin 4:50'sinde asagiya indim diyor. Allah'im 5 bile degil. Kalk, giyin, iki yudum agzina bir sey at, en gec 4:30'da ayakta olmali diye dusunuyorum.) Indim asagiya diyor, iki kosu bandi da kapilmis. Birinde L, saatte 4 mille kaptirmis kendini kosuyor. L. anlatiyor sonra gulerek, sabah 4'de kalkip asagiya indim diye. Is gezisine gittigimde ben bunu hep yapiyorum diyor.

Maratona katilanlari takip edebilecegin bir app var :) Kosanlarin ustunde tasidiklari tracer ile kim nerede kac dakikadir kosuyor takip edebiliyorsun. Bizim arkadas 4:05:28 ile kosuyu tamamladi. Kac kisi mi katiliyor kosuya? Cok kisi... 40bine yakin insan belki daha fazla. Ilgi ve katilimci cok olunca lotarya ile seciliyorlar ya da hayir dernekleri araciligila bir yer garantilenebiliyor.

Bugun L. gene is gezisine gidiyor gene, maraton dedikoudusu yapamadik.

NYC maratonu official sayfasi burada.

1 Kasım 2011 Salı

11.1.11


Ne guzel bir tarih. 1 kasim 2011... Severim Kasim'i. Ekim gibi manik depressif bir ay degil bu ay. Sonbaharin tadina variyor insan doya doya. Bu ay kar yagsa da sasirtmiyor Ekim gibi... Ardarda gelen dogum gunleri, ay sonundaki sukran gunu derken bir festival havasinda gecmiyor desem benim icin, yalan olur.

Bu aksam oglanla muzik dersine calistik biraz. Ama onun oncesinde kardesiyle birlikte babasinin yattigi tarafa buz koymus keratalar. Yatak da yorgan da ipislak tabii :) Bu yaptiginiza ne denir biliyor musun diye, cevabini almayacagimi sanarak sordum. Butun muzipligiyle gulup cevabi yapistirdi hemen. Insan geriye bakinca rutinde yasananlari degil, muzirliklari, haylazliklari daha cok hatirliyor.

Henuz daha o noktada olmasam da, zaman zaman "zamanin yavas, yillarin cabuk gectigini" hissedip telaslanmiyor degilim. Nerden cikti simdi bu, boyle baslamamistim ki!?!?!

7 Ekim 2011 Cuma

Kitap: Steve Jobs


24 Ekim'de cikacak Steve Jobs kitabi icin hatirlatma... Hakkinda kendisinin katkida bulundugu tek authorized kitap.

6 Ekim 2011 Perşembe

22 Eylül 2011 Perşembe

Okul Yili: 2011-2012

Bugun oturdum bir tablo yaptim. Durum su. Her okul yili oncesinde oglanin okulu eve, okul yilinin takvimini gonderiyor. Aslinda koca bir paket gonderiyorlar. Her sinif icin uygulanacak mufredat, eyalet uygulamalari/beklentileri, yeni ogrenciler icin saglik kayitlari, asi belgeleri, okul otobusunun izledigi guzergah falan. Takvim de onun icinden cikiyor. Okula ait tum ozel gunler, aktiviteler, tatil gunleri, ulusal bayramlar hepsi gun be gun isaretli, bir de buzdolabina yapistirilan magnet takvim var. Tablo asagida gorulebilecek uzere gayet de cocuklarin lehine. Ya da lehine mi tartisilir... Hele ki Aralik, Subat ve Nisan kebap, Haziran zaten yaz tatiline giriyorlar diye gevsek bir ay. Ee geriye de uc-bes ay kaldi, siksinlar dislerini :)

Malcolm Galdwell'in Outliers kitabi cikarken yazmistim. Harika bir kitap, egitimle ilgili goz acici bolumleri var tabii, fokus Amerika olmak uzere cesitli istatistikler ve diger ulkelere iliskin bilgiler veriyor.

Kisaca bilgilendirmek acisindan yazayim. Amerika'da 180 gun olan ortalama ders yili, Guney Kore'de 220 gun, Japonya'da 243 gunmus !! Yani burada cocuklarin yilin yarisinda okula gidip, yarisinda tatil oldugu dusunulurse, Uzakdogu'da yilin ucte ikisinde cocuklar okula gidiyorlar.

Bu sali aksami okulda veliler ve okul yoneticileri arasinda "back to the school night" adi altinda tanisma toplantisi vardi. Once okul yonetici takimiyla, sonra da her sinifin ogretmeniyle birebir tanisma/bilgilendirme toplantisi yapildi. Bu seneki ogretmenimiz biraz disiplinli, ciddi, cocuklardan beklentileri yuksek. Donem basina neler ogretilecek, Nisan'daki eyalet sinavlari, ev odevleri, kitap okuma, projeler ve extra aktiviteler konusunda konustu, sorularimizi cevapladi.

Yeni sinif, yeni bilgiler, yeni heyecanlar derken biz de yeniden ogrenciligi hissediyoruz...

23 Ağustos 2011 Salı

Bugunlerde ...

Sabah erkenden yola cikiyorum. Kuzeyde, Beacon'da takimla bulusup Harrisburgh, PA'ye gidecegiz. Vaktinde binadayiz. Musteriyi de alip yemege gidiyoruz. Yemekte genis kurdele seklindeki makarna uzerine, sarap sosunda pisilmis ordek yiyorum. Son zamanlarin en lezzetli yemegi... Hava da o kadar guzel ki... Sabahin serinligi oglenin sicagiyla birlesince yazin tadina varilmiyor.

Binaya donuyoruz, 14. kattayiz. Ilk seans egitim, sonra da uzerinde 2 haftadir calistigim toplanti var. Egitim bitti bitecek saat 2'ye geliyor. Once masa sallaniyor, sonra zemin, patronla gozgoze geliyoruz, John egitime devam ediyor. Herkes cok sakin...Yok canim diyorum icimden olamaz. En son depremi hissettigimde universite yazinda Istanbul'daydim. Yil kac, hatirlamiyorum bile. Ne kotu bir duyguymus yillar sonra bunu yasamak....

Herhalde bir 15 sn daha geciyor, sallaniyoruz hala. Sonra kapiyi acip bakiyoruz durum ne diye. Benim patron bomba sarsintisi herhalde diyor. Baskentteyiz ya, Capitol'un dibindeyiz, PA'in Egitim Departmani binasi burasi. Guvenlikten sorumlu kadin, binayi bosaltiyoruz diyor. Aaaa benim sunum nolacak, yok canim saka, tekrar geliriz herhalde diyorum icimden. Prezentasyon dokumanlarini, laptop cantami alip merdivenlerden inmeye basliyoruz. Allah'im o merdivenler in in bitmiyor. 6 kat indik saniyorum ama hala 10. kattayiz. Panik yok kimsede, heyecan da yok ama benim bacaklarim neden titriyor peki?

Hava nefis guzel. Herkes telefona sarilmis durumda. Ben de... Haberlere bakiyorum bir ses yok. Sirenler duyuluyor etraftan. Aklim toplantida. 10 dk. gecmiyor, toplanti mutabiklarimizi buluyoruz. Hadi siz gidin evinize bunu nasilsa hallederiz sonra diyor musteri. 4 seyahatzede yoldayiz gene.
Bugunlerde hicbir isim yolunda gitmiyor desem. Hele seyahatler cift dikis hep. Haziran basinda Santa Fe,NM'ya gidecektim, Arizona'daki yangindan El Paso'ya tikilip geri dondum. Proje planlari hazirliyorum saatlerimi verip, son anda projeler iptal. DC'ye konferansa gidiyorum onemli bir aletimi kaybediyorum. Patron seni bir daha is gezisine gondermeyecegiz diyor. Yangin, deprem, sirada ?!?!

John Lennon'un dedigi gibi "Hayat sen planlar yaparken basina gelendir".

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Time For IT Shops To Get Moving On Enterprise Mobility

Bu hafta Forbes'de Burak'in makalesi cikti.

Written By Burak Bilir

We’ve come a long way since the first consumer mobile device hit the U.S. market in 1981. What started as a 150-person mobile test network in Baltimore has grown to a 5.3 billion-subscriber worldwide market. Mobile networks now covering 90% of the world’s population.

The transformative power of mobility can be felt all over the globe, from the streets to the boardroom. The combination of untethered broadband connectivity, global reach, availability of Web-based resources and the emergence of personal, powerful and affordable devices has shaped the mobile device into the information-sharing platform – a historic impact on par with the invention of the printing press and TV and radio.

What’s holding organizations back from exploiting the potential benefits of the mobility trend? Our research shows that IT executives are facing formidable challenges around how to effectively secure and manage the tidal wave of mobile devices and applications being used in the enterprise – and they are reacting defensively by attempting to continue age-old IT governance, management and purchasing models that don’t work any more.

This resistance to change is understandable. But are we protecting corporate information assets at the expense of missed business opportunities?

To answer that question, we must first take a step back and consider why mobile devices have grown so pervasive over the past 30 years. Several factors have contributed to the unique value premise and resultant success of mobile devices, including:

  • The ultra-portable characteristics of mobile technology, combined with and enabled by the Internet, that allows instant, anywhere/anytime access to information.
  • Strong personal association with users. Unlike personal computers, which in many cases are actually shared with other people, mobile devices carry a strong personal identity to their owners, manifested in the form of preferences, contacts, schedules and even location information.
  • Tight integration with powerful computing and communication capabilities from voice to instant messaging.
  • A broad array of add-on features and built-in sensors from GPS to cameras.
  • Ground-breaking innovations in user experience in the form of touch screens and gesture-based interfaces.

The combination of these capabilities makes mobile platforms a potentially huge disruptive force for innovation in nearly every industry. As with any disruptive trend of this magnitude, a window of opportunity exists for organizations to position themselves for the era ahead and capitalize on mobile technology for competitive advantage.

To date, however, we’ve seen mainly surface-level attempts from organizations to modernize their applications to take advantage of mobile channels. These initial forays have primarily been around offering employees mobile access to standard communications functions such as email, calendar and directory access and offering customers Web access to non-mission-critical functions.

The true business value of mobility will be unlocked only when organizations make mobile devices a first-class citizen in the enterprise workflow. This means looking beyond mobile versions of their Web sites, deep into their business processes and business models and re-engineer them to fit into the anytime, anywhere business paradigm. In most cases the core business value chain will need to be opened up by mobile-enabling legacy enterprise applications, transactions, and databases to make core functions available on which to build a set of new mobile-friendly business functions.

Mobile devices offer the potential to invent and deliver differentiated services that cannot be delivered through other channels. Features such as location-based services, near field communications, augmented reality and an array of motion sensors deliver a platform ideal for business process innovation.

So where should you start in creating your enterprise mobility plan that addresses security, management and other challenges?

  • Define your objectives. From both a cost and employee welfare perspective.
  • Assess your transactional mobility capabilities. Deploying mobile functions does not mean force-fitting new processes to existing business applications or directly lifting PC based web capabilities to a mobile platform. Mobile devices are not just small PCs. They have unique form factors, use cases and capabilities, which, in turn, provide unique end user experiences. For this reason, any mobile initiative must start with a comprehensive analysis of your current applications and customer-facing interaction points to determine where you are now and where and how best to leverage mobility in the daily workflow of your end users.
  • Develop an integrated mobility roadmap to get where you need to go. Such a roadmap should include governance, operational and legal policies, enterprise security, end-user mobile device management and enterprise applications and processes.
  • Consider existing as well as new delivery channels. It’s important that services provided on mobile devices are consistent, compatible and complementary to the services employees and customers experience on other delivery channels.

With usage of mobile devices and applications growing exponentially in the workplace, now is the time for organizations to put in place a well thought-out and comprehensive mobility strategy. Mobility is changing the face of business. Ignore it at your peril; embrace it at your advantage.

18 Mart 2011 Cuma

Khan Academy

Bir site var ki ozellikle lise seviyesindeki ogrencilere cok basarili bilgiler veriyor, video'larla, test'lerle ve ogrencinin durumunu gosteren istatistiklerle: Khan Academy. Salman Khan kendi yegenlerine bazi dersleri ogretmek icin video kilpler hazirlayip youtube'e koymus ama tiklanan ziyaretci sayisi artinca Khan Academy'i kurmus. Ilginc bir hikayesi var burdan okuyun lutfen.

Oglan basit toplama cikarmadan baslayip simdi carpma ve bolme konusuyla ilgili testler aliyor bu sitede. Takildigin yerde ilgili video'yu izleyebiliyorsun, ya da ipucu istersen sana problemi cozmekte yardimci oluyor. Guzel bir tarafi da ebeveyn olarak cocugunun durumunu takip etmek. Saat kacta, kac problem cozdu, zayif noktalari nedir, basari egrisi nasil sekilleniyor gibi...

Bayiliyorum boyle beyinlere. Bir soru var ki , Khan'nin verdigi cevap cok hos.

Are you interested in turning this into a business? Maybe with some VC funding?

I've been approached several times, but it just didn't feel right. When I'm 80, I want to feel that I helped give access to a world-class education to billions of students around the world. Sounds a lot better than starting a business that educates some subset of the developed world that can pay $19.95/month and eventually selling it to some text book company or something. I already have a beautiful wife, a hilarious son, two hondas and a decent house. What else does a man need?

With that said, if you are a social venture capitalist and are looking to deploy capital with the highest possible social return per dollar invested, we should talk. I think you'll find that there is no more measurable, scalable and high impact way to educate the world.

Bugun oglanin okulunda...

Egitimle ilgili saatlerce konusup yazabilirim sanirim. Bu konuda okumayi ve ogrenmeyi cok seviyorum.

Bugun oglanin okuluna ogretmeniyle konusmaya gittim. Eyalete mi bagli, yoksa genel bir uygulama mi bilmiyorum ama NY'daki okullarda yilda 2 kez ogretmenle bire bir gorusebileceginiz ogretmen-veli toplantisi yapiliyor. Biri kasimda, digeri nisanda. Bu toplantilarda aileye cocugun karnesi (report card) verilip, degerlendirme yapilan kategoriler ustunde konusuluyor. Bu toplantiya ayrilan sure 15 dk. Benim soracaklarim ve konusacaklarim genelde bu zamana sigmadigindan ya ilk sirayi aliyorum, ya da en sona kaliyorum. Bizim oglanin sinif ogretmeni cok iyi bir kadin. Arada email'le durumunu soruyorum ve yuzyuze gorusme imkani da yaratiyoruz arada. Ocakta ve haziranda ders yili bitince de postayla yil icindeki karnesi geliyor gene. Yani 4 karne aliyoruz.

10 gun kadar once oglanin odevlerinde bir degisiklik farkettik. Normalde 20-30 dk'da biten odev (pazartesi-persembe, hafta sonu odev yok) son gunlerde 2 saate uzamaya basladi. Toplama cikarmalardan, birden iki basamakli carpma ve bolmeye basladirlar. Zaten bugun sabahtan randevu almistim, bu konuyu da uzun uzun konusma ortami buldum.

Singapur Matematik modeli Amerika'da cok konusulan ve bazi okullarda (Scarsdale Public Schools gibi) 2-3 yildir uygulamaya gecmis bir model. Bizim okulda K-6 siniflarda pilot olarak uygulanmaya baslamis ama bizim oglanin sinifinda degil. Bizim oglanin sinifi 19 kisilik ve ogretmeni 10 cocugu parlak buldugu icin onlara zenginlestirilmis mufredat programi (enriched curriculum) uygulamaya baslamis. Bu extra mufredat tamamen ogretmenin insiyatifina kalmis olup, okul mudurunun onayi gectikten sonra uygulanan birsey. Programa katilan cocuklar (10 kisi kadar) Mart basindan beri akademik agirlikli derslerde (matematik, okuma, yazma ve fen) ogretmenle ders yapip, extra odev aliyorlar. Ben bu durumdan cok memnunum ama seneye 3. sinifa basladiginda bu cocuk seviyesinin altinda ders gorurse napacak konusu gundeme geldi. Ogretmen bu konuyu okul muduruyle konusup onumuzdeki sene icin gene guclendirilmis mufredati takip edecekleri bir sinif olusturmaya calisacagiz dedi. Singapur modeli bizi matematikte kuracak ama okuma, yazma ve fen derslerinde de guclendirilmis mufredata gereksinim var. Mayista tekrar bulusalim planlari konusalim dedi. Gerekirse mudurle de gorusebilir ve 3. siniflari gozlemleme sansiniz var dedi.

Konu extra mufredat ya da odev harici akademik ugraslara gelince bir kac isim aldim ogretmenden. Onlari da bir ara yazarim muhakkak.

Dedim ya egitim konusu acilinca cenem duser diye....

Finlandiya'daki Egitim Sistemi Hakkinda Yazi

PISA skorlarinda Finlandiya basi cektiginden beri aklimda. Bugun bir yazi gordum. Finlandiya'daki egitim sistemine iliskin Egitim Bakaniyla yapilmis bir roportaj var.

Bilinmedik seyler degil ama anlasilan o ki, 5 milyon nufusu olan ulkede ogretmenlik meslegi onemli bir kariyer meslegi olarak goruluyor. Sendikalar ve bakanlik ayni amac icin ugrasiyoruz diyor. Ogretmenler universitede egitim gordukten sonra 5 yillik master programina katilip gozlemci ogretmenlerle beraber, hem egitim alip hem de universite yakinlarindaki egitim okullarinda ders vermeye baslayabiliyormus. Maaslari ortalamanin uzerinde olup, egitimde firsat esitligi veriyoruz diyor. Siniflarda cocuk sayisi 20'ymis. Yardimci ogretmenle beraber ozel egitim ihtiyaci olanla, cok basarili olan da ayni sinifta oluyormus. Mufredat yogun ve Fin kulturu 50 yil onceki tarim toplumundan Nokia'yi ureten sanayi toplumuna ciddi egitim politikalari sayesinde gecmis.

Gene bu soylesiyi destekler baska bir yazi da burada. Ya da buradaki video klip de gayet bilgilendirici.

14 Mart 2011 Pazartesi

NY Times Debate Room

NY Times'in cesitli konulara ayrilmis muzakere odalari (debate room) var. Konunun ozune gore uzman kisilerden yazi geliyor bu kosede. Egitim sektorune cozum ureten bir sirkette calistigimdan egitimle ilgili kisiler ve konular yakinen radarimda. Bazi isimlerin aciklamalari, yazilari, yorumlari oldukca ilgili cekiyor. Egitim konusunda arada bir bu link'e bakmakta fayda var.

Bugun CNN'nin sayfasinda vizyonerler baslikli kisimda gordum. Geoffrey Canada'nin egitimle ilgili goruslerine kisa bir videosu var. Izlemege deger.

12 Mart 2011 Cumartesi

Waiting For Superman

Waiting for "Superman" gecen eylulde gosterimi yapilan ve yakinlarda da DVD'si cikan bir dokumanter. Bir sure once Amerika'daki egitim konusunda bir post yayinlamistim burada. Bu film Amerika'da kamu ya da devlet egitimi dedigimiz public school sistemine iliskin irdelemeler yapan bir film. Yonetmeni Davis Gugenheim, Inconvenient Truth'un da yonetmeni.

Filmde cocuklarini devlet okullarina gonderen ya da devletten alip charter ya da ozel okula gondermek isteyen ya da tam tersi bir kac karakter islenmis. Dokumanter egitim sistemindeki aksakliklari, kirikliklari, yanlisliklari isliyor. Ben bu ornekleri genele yayacak kadar Amerika'nin her yerinde okul sistemi kotu olarak gormuyorum ama sistem, citasi yuksek ulkelerle (Finlandiya, Uzak Dogu Asya ulkeleri) karsilastirilinca Amerika, temel egitim test sonuclarinda basi ceken ulkelerde degil!!

Burada devlet okullarinin cogunda sendika var. Bir ogretmen bir okul bolgesinde calismaya basladiginda tenure'unu kazanana kadar is garantisi yok. Okul bolgesine gore degismekle birlikte, bizim burada yasadigimiz bolgedeki okullarda 3 yil ayni okulda calisinca ogretmen bir daha isten cikarilamiyor. Cunku tenure denilen hak geregi, emekli oluncaya kadar ya da kendi istegiyle isten ayrilincaya kadar isi garanti.

Tenure denilen bu sistem aslinda baslangicta universite egitmenlerinin is guvencesini korumak amacli politik ya da uydurma soylentilerle isini kaybetme hakkindan mahrum etmek icin ten year (tenure) -10 yil calismadan sonra verilen bir hakmis. Zamanla universitelerden ilk ogretim seviyesindeki egitimcilere 3 yillik ayni okulda calisma sonucu verilen bir hakka indirgenmis.

Peki ogretmen sinifta kotu performans gosterirse ne olur? Pek de birsey olmuyor. 2-5 yillik suren 27 adimlik proses sonucu ogretmeni isten cikarmak hic de kolay degil. Gecen hafta haberlerde cikti. Chicago devlet okullarindaki ogretmeni sorusturma islemi su grafikte aciklanmis. Diger eyaletlerde de cok benzer bir sistem var.

Iste bu yuzden superintendent denilen okul yonetcileri sik sik sendikayla catisip dusuk performansli ogretmenleri ve siniflari belirleyip onlarin uzerine gitmeye calisiyorlar ama genelde bu da cok ise yaramiyor. Bugunlerde Wisconsin valisinin adi sik sik haberlerde geciyor, cunku ogretmenlerde tensikata gitmek istiyor ve tabii sendika da ayaklaniyor yapamazsin boyle birsey diye.

Filmde ve medyada cok sik gecen DC devlet okullarinin yuksek profilli okul yoneticisi vardi; adi Michelle Rhee. Adrian Fenty DC valisi secilince DC chancellor'ligine Michelle Rhee'yi getirdi. Michelle Rhee okul performanslarina bakip bazi okullari kapatma, ogretmenleri isten atmaya ve sendikayla pazarliga oturunca sik sik gundeme gelen isim olmustu. Cunku ulkenin baskentindeki devlet okullari, ulke capinda matematik ve okuma testlerinde en kotu sohrete sahip okul bolgesi... Michelle Rhee koydugu hedeflerin bir kisminda basarili oluyor ama sendikayla pazarlikta cok az. 3 yil suresince basinda oldugu okullardaki perfomans artiyor ama egitimde yoneticilik yapmak icin politik destek gerektiginden gecen kasimda Fenty, Primary Election'da koltugu kaptirinca Bayan Rhee de istifa ediyor. Simdilerde Student First diye devlet okullari egitiminde bir hareketin onculugunu yapiyor.

Filmdeki KIPP charter okullarindan ve Harlem Children's Zone'dan da bahsedeyim.

Geoffrey Canada
diye bir adam var bu ulkede, egitimci ve aktivist bir adam. Cok politikaticin kendisine yonetici olarak almak istedigi adam. NYC public school'lari icin de Mr. Bloomberg'in kendisine chancellor'luk teklifi yapildigi konusuldu. Canada, Harlem'de 97 blokluk alani icerecek buyuklukte, cocuklarin dogumundan baslayip is hayatina atilincaya kadar egitimleriyle ilgilen HCZ diye bir charter school kurmus. Hemen bir dip no ile Charter school'u acikliyayim. Bunlar bir suru regulasyondan bagimsiz sekilde isleyen, kaynagini eyalet ya da lokal okul bolgesinden butceleyen devlet okullari. Genelde akademik basariya donuk calistiklarindan bir suru okulun charter okula donusturulmesi projesi var gundemde. HCZ iste Geoffrey Canada'nin basarisi. Istatiktilere gore yoksul, yetersiz kosullardan gelen cocuklarla (Harlem'de yasayanlar gibi), durumu iyi olan standart kosullarda egitim alan cocuklar arasinda, kapanmaz bir acik oldugu tezi ortaya atilmis 10-15 yil oncesinde. Ancak teke tek cocuk takibi, motive eden bir mufredat, performansi yuksek ogretmenler ile HCZ'dan mezun olup universiteye giden ogrenci orani %96. Film diyor ki; iste olabiliyormus. Neden bu diger devlet okullarinda da basarilamasin ki???

1 Mart 2011 Salı

Austin, TX'da 4 gun


Gecen hafta Austin'e 4 gunlugune bir konferansa katilmak uzere kactim. NY'un soguk, karli, bitmeyen kisindan sonra, Austin, TX bana yaz gibi geldi. Hava 22-27C, gunesli, biraz nemli ama sicakti.

NCES
diye Ulusal Egitim istatistiklerini toplayan bir kurum var, hukumete ait ve her yil eyaletlerin ve okul bolgelerinin egitim icin topladiklari data'lari nasil kullandiklarini, ne cesit raporlama yaptiklarini, yaratici cozumlerini paylasmak icin her eyalet ya da okul bolgesi degisik sunumlarda bulunuyorlar. Sadece egitim kurumlari degil bizim gibi egitim sektorune cozum sunan degisik sirketler de, bu konferansa katilip bilgi alisverisinde bulunabiliyor ya da kendi cozumlerini gosterebiliyor. Musterilerle kaynasmak, ihtiyaclarini anlamak, sirketteki diger gruplarla birlikte olmak icin guzel bir ortamdi. Ben memnun kaldim, yeni seyler ogrendim ve yeni insanlar ve sirketlerle guzel iliskiler de kurdum.

Gelelim Austin, TX'a. Bir defa hic de Dallas ya da baska guney sehri gibi kafamda canlandirdigim bir yer degilmis. Tam bir genc ve ogrenci sehri... Otel tam downtown'da sehrin gobegindeydi. Havaalani da 20dk filan uzakta sehre. Aksam konferans biter bitmez kendimizi sokaklara attik. Iki kez de oglen arasi disarida yemek yedik. Ah o 6. cadde yok mu? Bar, restaurant, gece klubu, disariya tasan muzik ve icerlere sigmayan universiteli doluydu. Hafta ici olmasina ragmen gece-gunduz sokaklar capcanli, gencler egleniyor, ders-sinav takar bir havalari yoktu.

Austin'e gidilir mi gene, kesinlikle... Havaalani da hos ve duzgun ama bana aktarmali ucagimi kacirtti ya, o yuzden az biraz kara listede.

26 Ocak 2011 Çarşamba

Havadan Sudan


Yukardaki hava durumu 2 gun oncesine ait. Bugun -3C'ye uyandik. -5C, ya da -8C'ye kadar cok soguk oldugunu hissetmiyoruz ama -17C veya hissedilen sicaklik -22C olunca, elimiz ayagimiz burnumuz buz kesiyor.

Dun surpriz bir sekilde kara uyandik, bugun aksama baslayacagi tahmin edilen kar yagisi erkence geldi, saat 8AM gibi. Evde olup camdan disari bakmak guzel de... Tanri bu havada disarda calismak zorunda olanlara, evsizlere yardim etsin...

Gecmis Olsun Steve Jobs !!

25 Ocak 2011 Salı

Egitimde Kaplan Anne Modeli


Bizim oglanin piyano ogretmeni Japon. Orta yaslarda sevimli bir bayan. Oglani derse ben goturdugumde sagdan soldan, sik sik da egitimden konusuyoruz.

Gecenlerde buradaki Turk bir arkadasla konusurken OECD'nin 2010 icin yayinladigi uluslararasi egitim performans raporundan (PISA) bahsetti. Orjinali burada, asagidaki liste de cocuklarin okuma, matemati ve bilimdeki performanslarina gore siralama.

1. Shanghai-Cin
2. Kore
3. Finlandiya
4. Hong Kong -Cin
5. Singapur
6. Kanada
7. Yeni Zellanda
8. Japonya
9. Avusturalya
10. Hollanda
11. Belcika
12. Norvec
13. Estonya
14. Isvicre
15. Polonya
16. Izlanda
17. ABD
18.Lichteinstein
19. Isvec
20. Almanya
..
40.Turkiye

Buradaki medyada sik sik uzakdogu egitim modelinden bahsediyor. Tam da bugunlerde once Wall Street Journal'in Amy Chua'yla yaptigi soylesisi, sonra da NY Times'in "Kaplan Anne" Amy Chua hakkinda yaziklari cikinca simdilerde her dergi, gazete, NPR radyo; once ani seklinde yazdigi kitabindan, sonra da "Cinli ebeveyn" tarzindan bahseder oldu. Pazar gunu Hurriyet'te Tolga Tanis da gundemi ozetleyen bir yazi yazmis.

Genelde benim gozlemledigim durum su:

-Cinli cocuklar demiyorum, genel olarak Uzak dogulu cocuklarin elinden kitap dusmuyor. Buz pateni yapmaya gidiyor bizim oglan mesela, sirada beklerken, ya da kafeteryada ders saati gelmesini beklerken, anne ya da baba basinda olmak uzere, kitap okuyorlar, odev yapiyorlar, kafalari mutlaka bir sayfanin icinde. Amerikali cocuklar kenarda atari ya da ellerinde PSP ile oyun oyunuyorlar.

-Okuldan arta kalan saatlerde bir iki tane aktivite secip, bunlara konsantre oluyorlar. Uzun saatler boyunca pratik yapmaktan kacinmiyorlar.

-Uzakdogulu cocuklarin genelde anneleri calismiyor. Boyle olunca cocuklara verilen yonlendirme, aktivitelere goturup getirme, basinda birebir oturtup ders calistirma, is sonrasi zamana sikisip kalmiyor.

-Ders, ders, ders, pratik, pratik, pratik gibi sureklilik gerektiren, cocuga cogu zaman sikici gelen seyleri konsantrasyon ve fokus ettirerek yaptirabiliyorlar. Bu konuda kati olmaktan kacinmiyorlar. Sanirim bu en onemli ozellikleri. Uzun zaman bunun uzerinde dusunmustum nasil basarabiliyorlar diye. Cevabi Malcolm Galdwell'in Outliers kitabinda.

Gladwell diyor ki, Uzakdogulular cok sabirli insanlar cunku yuzyillardir pirinc yetistiriyorlar. Ve pirinc yetistirmek o kadar sabir ve tahammul gerektiren bir istir ki, sabah gun dogmadan kalkar tarlani kontrol edersin, aksam gun batarken gene gelir calisirsin ve bunu mevsimsel degil tum yil yaparsin, ustelik fiziksel kosullar hic de kolay degildir ( dize kadar suya gireceksin vs..) Dogal olarak da insana sabirli olmayi, beklemeyi, yilmamayi, tekrar etmeyi ogretir.

-Cince ya da Mandarince nasil bilmiyorum ama Japon ogretmenimiz diyor ki, Japonca cok zor bir dil. Yukardan asagi, sagdan sola sekillere gore okundugu icin cocuklar ilkokul bitene kadar (5. sinif) Japonca'yi ogrenmek icin 1000 kelime ezberlemek zorundalar. Lise bitene kadar da diger 1000 kelimeyi yani toplamda 2000 kelimeyi okuma ve yazma olmak uzere ogrenmek zorundalar. Bazen kendisi bile gazete okumak icin sozluge ihtiyac duygugunu soyluyor.

-Gene Japon ogretmenimizin dedigine gore, cocuklar ilkokul ve ortaokul biterken iyi devlet okullarina girmek icin sinava girmeleri gerekiyor. Bu sinav da cook cok zor. Dolayisiyla surekli calismak zorundalar. Ama cocuklarin stres katsayilari asiri yuksek, hic mutlu degil, cocukluklarini yasayamiyorlar.

-Okulda ders saatleri Amerika'ya gore cok daha uzun. Yil icinde okul gun sayisi da buraya gore daha uzun. Gene Gladwell'in kitabinda bu konuda karsilastirmali ornekler vardi.

Simdi bu objektif gorusten sonra ben de dusunuyorum, kendi cocuklarimiza nasil davraniyoruz, nasil davranmaliyiz... David Brooks da zaman zaman NY Times'daki kosesinde egitimle ilgili yaziyor. Gecenki yazisinda "Amy Chua bir pisirik" diye baslik atmis. Amy Chua cocuklarina zorla baski kurarak bir egitim modeli uyguluyor, bu biraz da kolay olani, akademik olarak cocugu baskiyla saatler boyu calistirabilirsin ama sosyallesmeye iliskin aktivitelerden alikoyarsan ya da grupla temasini kesersen cocugun cognitive (zekasal) gelisimine engel olursun diyor.

Bizim oglan 2. sinifta. Gordugum kadariyla cocugun basarisi; cocuga, aileye, ogretmene ve icinde bulundugu kosullara gore sekillenir. Akademik egitim bir yere kadar. David Brooks'un onceden de yazdigi uzere, ben akademik egitim yaninda, ikincil egitimin onemine, cocuklari sosyal hayata hazirlayan aktivitelere, iletisime, zaman zaman tatli sert modele ama yasaklayan, "cocuga sen bir copsun" diyen, asagilayici, baskici modele hic razi degilim...

New Yorker'in bu haftaki yazisi burada.
Time'in kapak yazisi da burada.
Amy Chua'nin gundem yaratn kitabi da burada.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Harflerle 2010

Bir kez daha boyle bir sey yazmistim. O zamanki, 2008 yazinin trendlerine iliskindi. Gec de olsa bu post, harflerle 2010 icin olsun.

A for Android: Ben hala Verizon'dan iPhone'un cikmasini bekliyorum ama ara ara aklima acaba Android tabanli bir akilli telefon alsam diye dusmuyor degil.

B for BP: Meksika korfezine petrol sizdiginda BP'nin CEO'su yat yarisina katilmamis miydi?

I for iPhone, iPad, iPod Touch ya da Steve Jobs'un urunleri demek yeterli genel olarak. Apple urunleri ortaligi kasip kavuruyor, baska soze gerek var mi? Apple rocks...

W for Wikileaks: Bilinmeyen, gizli hicbir sey kalmayacak.

J for Juilan Assange: Yilin gizli, gizemli adami...

M for Mark Zuckerberg: Bu da yilin oteki adami. Mark tam da bizim yasadigimiz kasabaya komsu kasabadanmis, kendimize ciktirim yapmakta ustumuze yok.

F for Facebook: 700milyon uyesiyle dunyanin en buyuk 3. ulkesi populasyonuna sahip.

L for Lady Gaga: Bizim oglan sarkilarina bayiliyor. Biz de artik cocuk sarkilarindan pop kulture yumusak gecis yaptik yaptik sayesinde.

O for Obama: Hala high profile ama populer olmayan tarafta.

H for Haiti: Gecen yilin basindaki depremle 250 bine yakin hayat kayboldu.

V for Volcanic Ashes: Izlanda'da bir volkandan cikan duman ve kulleri bu kadar mi cok etkilermis dunyayi.

T for Twitter: Twitter twitter little star...

1 Ocak 2011 Cumartesi

1.1.11


Her yil artik gelenegimiz oldu. Yilin ilk gununu kitapcida geciriyoruz. Aslinda matah, ozel birsey degil ama yilbasi gecesinden ayilip kendimize gelene kadar ogleden sonra oluyor, napalim, her yilin ilk gunu yaptigimizi yapalim, kitapciya gidelim dedik. Genelde bu gunde takvimlerimi alirdim. Son iki yildir aceleciyim, 1 ay oncesinden aldim, eve de is yerime de astim.

Yeni yil basladi ya, gene de heyecanlar, umutlar, istekler, beklentiler var da var... Guzeldi 2010 benim icin, bizim icin. Bugun evdeki agaci soktuk, garaj kapisinin ustundeki isiklari da kaldirdik. Aslinda keske butun bir kis boyle isikli, renkli gecse...

Resimlerde kisa bir yolculuk yaptim 2010 icinde. Yaz ne kadar uzak gorunuyor simdiden.

Gezmek, gormek, cok okumak, gulmek, iyi yemek, dostlarla kadeh dokusturmak, sevdiklerimize sarilmak ve yeni kesifler yapmak dilegiyle...