Bugunlerde haril haril su yandaki sut beyazi alete sarkilarimi, audio kitaplarimi, fotograflarimi, video kliplerimi aktarmakla mesgulum. Avucunuza alinca hemen sariveriyor insani zaten. Elinizi saat yonunde kaydirirken tik tik tik sesiyle menu'deki item'lari sarkici, album, en son eklenenler, en cok dinlediklerim seklinde cesitli kategorilerde gormek mumkun. Bir tik'la uste gecip fotograflara gecip aktardigim albumlere bakiyorum. Ya da video'da kliplere gecip isterseniz film izleyin. Desperate Houseviwes'i kacirdik diye uzulmeyin diyordu gecenlerde msn.com. Bir kahve fiyatina 1 saatlik show karsinizda. Sony'nin walkman'i 20 yil once nasil da devrim yapmisti, iste Apple'in iPod'i da digital music'de ayni devrimi yaratti. Gecen persembe Manhattan'a inmistim. Nerdeyse herkesin ama herkesin elinde iPod vardi. Gormediklerimde de sanirim Dell, Sony, Rio Carbon MP3 player vardir.
iPod'in kendine ozgu muzik formati var. Ses kalitesi olarak MP3'ten daha iyi. Eger hazirda rip edilmis albumleriniz varsa, iTunes ile bunlari kendi formatina cevirmek gerekiyor. Program bunu yapiyor tabii ancak ekstra zaman ayirmak lazim.
Tek eksigi FM tuner'inin olmamasi ama onun da caresi var. Podcast ile radyo programlarini download etmek bir clik otesi.
Newsweek'in temmuzdaki sayilarindan birinin kapagi soyleydi. Dogrusu bugunlerde ben de boyle hissediyorum:
iPod, therefore i am.
2005'in 9 kasimi bana dogum gunumu degil, ilk iPod'imi hatirlatacak daima :)
Simdi gideyim Almanya sehayati oncesi birkac kitap aktarmam lazim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder