Bu ani-biyografi kitabi beni cok etkiledi. Arthur Golden'in best-seller olmus kitabi gercek bir oykuye dayaniyor. Yakinda sinema filmi de geliyor, o zamana kadar beklemeyi dusunuyordum yazmak icin ama film hakkkindaki elestiriler olumlu degil hatta Newsweek 2005'in en kotu 5 film listesinde yayinliyor. Bakalim 23 aralikta gorebilirsem hayalkirikligi mi yasayacagim bilmiyorum. Cunku senaryo itibariyle cok egzotik, epik ve sanatsal konusu var. Tipik Hollywood yapimlarindan bunalanlar icin ideal diye dusunuyorum.
Roman 1929'da Japonya'da kucuk bir kasabada dogan Chiyo isimli kizin annesinin hastalanmasi ve kisa zaman sonra olumu uzerine ablasiyla birlikte bir geysa evine satilmasiyla basliyor. Henuz 9 yasinda o zaman. Uzun zaman ablasiyla gorusemez ve aradan gecen uzun zaman sonra bulustuklarinda kacmaya karar verir ancak, dama cikmis tam kacacakken duser ayagini kirar. Satildigi evde, oranin sahibi olan kadin (mother) eger gelen kiside geysahaneye para kazandiracak bir deger gorurse o zaman o kizlari geysa olarak yetistirir, degilse hizmetci olarak calisiyorlar. Geysa olmak hic kolay degildir. Uzun zaman boyunca dans, muzik, servis, yazi sanati (kaliagrafi) gibi konularda egitim aliyorlar. Makyajlarini yapmalari, saclarini taratmalari, kimonalarini giymeleri nerdeyse hep bir toren. Mesela o sacla uyumalari imakansiz ve ona gore duzenlenmis yastiklari oluyor. Sadece gunde birkac saat oturur gibi uzanmis uyuyorlar zaten. Ya da beyaz pudrayla basladiklari makyajlari birkac saat aliyor.
Japon kulturunun onemli bir parcasi olan geysalar, daha cok erkekleri eglendirmek, cesitli acilislarda bulunmak, erkeklere kavalyelik yapmak, arkadaslikta bulunmak gibi bir fonksiyona sahipler. Tabii butun bunlar o kadar sanatsal yapiliyor ki, bir geysanin dans, muzik, guzel konusma, gundelik hayatin konulari icinde olmasi gerekiyor.Geysa olabilmek icin sizi mali konularda sponsor eden biri oldugu kadar, bir de buyuk ablanizin olmasi lazim. Geysa olunca ozel bir isim veriliyor o kisiye ve buyuk ablanin deneyimlerinden yararlanmak uzere onunla birlikte cay partilerine, gosterilere katiliyorlar. Acik arttirma ile bekaretleri satiliyor ve kitabin kahramani o donemin rekor fiyatina gidiyor. Hatta bu rekor uzun yillar yeni adiyla Sayuri'de (Chiyo) kaliyor. Sayuri guzelliginin ve yeteneklerinin farkinda olmayan bir geysa. Etrafindaki geysalarin kiskancliklari ve ayak oyunlari, Sayuri'yi buyuk abla Mameha'nin akilli bir yonlendirmesi sonucunda geysa evinin o zamanki kralicesi olan Hatsumomo'nun gazabindan koruyor. Hatta oylesine bir strateji isleniyor ki sonunda, Sayuri geysa evinin sahibi olmak uzere evin sahibi tarafindan evlat ediniliyor.
2. dunya savasi sirasinda geysahaneler kapatiliyor. Savas bitince tekrar geri donuyorlar giyona (geysahane). Bu geysahaneler, ozel gizli bir bolgede kurulmus gibi. Kahramanimiz uzun yillar boyunca henuz cocukken gordugu orta yasli bir adama (Mr. Chariman) asiktir. Hayatlari surekli birbirlerine teget gecen bu iki insan cok yillar sonra kesisirler ve gene geysaligin bir ozelligi geregi Mr. Chairman Sayuri'ye dana olur yani onu himayesine alir. Metres kelimesi belki dana'nin Turkce'deki karisligi ama herseyde o kadar saygi, itaat ve gurur var ki, bu kelime biraz zayif ve yabani kaliyor kanimca.
Kitapta aile iliskilerine, erkeklerin giyona giderken kendi eslerinin bu durumu nasil karsiladiklarina ya da kahramanin Mr. Chairman'den olan cocuguna deginilmemis. Mr. Chairman'in Japonya'daki nufuzu dolayisiyla Sayuri 80'lerde Amerika'ya gelir yerlesir ve NYC'de bir cay evi kurar. Musterileri yine Japonya'dan tanidigi kisilerdir.80-90'li yillarda cok is yapar. Donemin sanatcilari, entellektuelleriyle beraber yasaminin sonuna kadar Manhattan'da yasar.
Bu 320 sayfalik ya da benim dinledigim kadariyla 20 saatlik kitap kesinlikle okumaya deger. Umarim filmi de bir o kadar carpici gelir.
23 aralikta sinemalarda...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder