30 Ağustos 2006 Çarşamba
Mutfaga Girenler
-Eh oyle sayilir. Topragi dogal, baskaca da sunni bir sey vermedik.
-Suyunu fazla vermisiz herhalde, domatesler biraz fazla sulu.
-Ilk tarim deneyimimiz bu saksida, soyle buyuk bir bahcemiz olsa daha neler yapariz.
-Ama bunlar cok gec urun veriyor. Bahceden meyva-sebze yiyecegiz diye beklersek Agustos ortasini bulacak.
-Eee o zaman hormonlu ilaclari dayarsan kis ortasinda da hasat yaparsin.
Ilk domateslerimizi toplarken boyle minik bir konusma geciyor aramizda. NY'da son zamanlarda artarak giden bir organik yiyecek trendi var. Mrs. Green's, Trader Joe's, Whole Food aklima ilk gelen organik bazli yiyecek satan zincir dukkanlar. Bir de her yerde olan Stop&Shop, A&P, Pathmark'in bazi raflari dogal urunler satan bolumlere ayrilmis. Eskiye oranla bu raflarin arttigini goruyorum.
Artan kanser vakalarinda, sebebi bilinmeyen hastaliklarda baslica suclu gruba giren yiyecekler, oyle bir hormonla yetistirilip, icine tonlarca koruyucu madde katiliyor ki, her urun, her mevsim, her daim elinizin altinda. Bir ara takilmistik, icinde Exxx olan hicbir seyi yemiyorduk. Sosis, salam gibi et urunleri basta olmak uzere kendimizce sagliklisina yonelmeye calistik. Trader Joe's'un organik sosislerini aldim bircok kereler hindi, tavuk, sigir gibi bilimum cesitleri denedik. Ama tadi o kadar yavan ve tatsiz ki alisilandan, yiyemedik. Napiyoruz, az tuketiyoruz et urunlerini, hele tavuk uzun zamandir hic sarmiyor bizi. Peki ya sute ne demeli, icinde yok yok.
Bu arada organik yazan her urun de yuzde yuz katiksiz uretilmiyor. US Tarim Departmaninin 4 kriterini saglamasi gerekiyormus organik damgasi vurulabilmesi icin sutlerin:
1. ineklerin sut uretimini arttiran BGH (Bovine Growth Hormone) hormonundan almamasi
2. hastalik durumlarinda hicbir sekilde antibiyotik almamasi
3. ineklerin beslendikleri ot ve hayvan yemlerinin kesinlikle ilacsiz olmasi
4. bu hayvanlarin dogaya cikip, dogal sekilde otlanmasi gerekliligi varmis.
Benzer uygulamalar tarim urunleri icin de gecerli. Tabii bu kadar dogal bazli urun yetistirmek soz konusu olunca fiyatlar da ikiye katlaniyor. Gerci Amazon'da online satilan organik sut'un fiyati organik olmayanlarla ayni amma, sebze ve meyvada durum biraz daha farkli. Ustelik ha dediginiz zaman, organik olmayan urunler kadar elinizin altinda yakin da degil.
Hep bugunu eskiyle kiyaslama durumumuz var ya, cocuklugumda kisin patlican, biber olmadigini, yerli domatesin cikmasi icin temmuza kadar beklenmesi gerektigini, eylul ayinda ucuzlayan domateslerin kasa kasa alinip salca yapildigini, sulu, mis kokulu seftaliler ne zaman olacak da yiyecegiz diye pazarcilarin gozune baktigimizi hatirliyorum. N'oldu oysa simdi, hersey her an erisilebilir, hicbir seye ozlem yok.
Cevabi belli olsa da iyi mi kotu mu siz karar verin!!
29 Ağustos 2006 Salı
Puzzibilities
Gecen hafta Artun'la birkac birsey bakmak icin Lakeshore Store'a gittik. Ben o kadar gundem disi kalmisim ki hesapta cocuk buyutuyorum. Karincalari gozlemek icin bir plastik karinca evi, bocekler icin ayri birsey (bocegine gore degisiyor), vucudumuzu taniyalim iskeletleri (organlari ayri ayri cikiyor), tonlarca puzzle, olabildigince degisik haritalar (arkeoloji, uzay, bilim, jeografi), bilim deney setleri, miktanisla deneyimler, Tanrim yok, yok. Tam bu devirde cocuk olmak lazim dedim icimden, ama belki de degil, cunku o kadar cok sey var ki, belki de bizim yeterlilik duygumuz daha az seyle, daha cok sey yapabilme yeteneginden kaynaklaniyordu.
Herseyin hizla eskitildigi bu zamanlarda simdikilerin alinacaklar listesinde sanirim, yeni model cep telefonu, laptop, odasina flat screen TV, gameboy oyunlari filan vardir. Olcuyu kacirmadan diye dusunuyorum ne cok possibility'ler var yasam boyu karsilasilacak puzzle'lar icin:Puzzibilities sinirsiz.
28 Ağustos 2006 Pazartesi
Bugun Evden Cikasim Yok
Bugun evden cikasim yok
Telefonu acasim yok
Rakimiz var icesim yok
Ca cupbap cupbap cupbap
Tam limonata tadinda gidiyor derken havalar, hafta sonu durmaksizin yagan yagmurla limoni bir tada burunduk, tatsiz keyifsiz. Oysa garage sale yapacaktik, tenis oynayacaktik, yan komsularimizi alip Turk restauranina gidecektik. TR yolculugu oncesi son hafta sonunda alisveris yapilacakti, hediye diye alinip yenen cukulatalarin yerine yenisi konulacakti. Ama cukulata da yok, hediye de yok, keyfimiz de yok.
Ben kaydettigim CSI'lari bitirebilir miyim, yeni bir tiramisu tarifi denesem nasil olur derken cumartesi bitti, pazar aksam uzeri de tiramisu bitti. Derken komsumuz kapiyi caldi, gelin birseyler icelim diye... Nazli nazli bilmem ki, cocuk da boyle mizmiz ama ona da belki bir degisiklik olur diye hadi yarim saatligine geliriz dedik. Komsumuz Ingiliz. Ingilizler ne sever, icmeyi. Biz ne severiz komsumuzun ikramlarini geri cevirmemeyi. Adam ha bire dolduruyor, Burak beni uyutur bu kadar sarap, 2. siseden almiyayim diyor, ben bardagimi uzatip basagrisi da yapiyor ama size eslik edeyim diyorum tek kirmizi icen olarak. Cocuk almis basini eve gelirken, hay Allah bardagi mi da bitirememistim, ziyan oldu onca guzelim sey diye hayiflanirken, kendimi hala ayni nakarati soylerken buluyorum, ca cupbap cupbap cupbap...
Bu arada hafta sonunun tek verimli tarafi iPod'a indirdigim video'lar. Acil durumlar icin bir set cocuk videosu, Dora the Explorar, Higglytown Heores filan, sonra National Geography'nin video'lari, NPR'in podcastlari, bir adet Italya Roma gezisi (Passport to Europe'dan) ve baska kisa seyahat video'lari. Goruntu harika, ekran minik gibi ama yetip de artiyor bile. TR'ye gelmeye tek hazir olan simdilik iPod.
23 Ağustos 2006 Çarşamba
Cocuk Nasil Istediginiz Yuvaya Gonderilemez
Zaman gecip bir bebege sahip olacagimizi ogrenince, cocuk bakimi opsiyonlarini gozden gecirdik. Calisan bir anne olmaya devam edecektim. Secenekler de belli aslinda. Ya bir bakici tutulacak, ya yuvaya verilecek, ya evde yuva tarzi calisan bir ailenin yaninda bakilacakti. Istanbul ya da Canakkale'de degiliz ki anane ya da babaanneden yardim alalim. Neyse artisi eksisiyle yuva olsun dedik. Once bu konularda danismanlik veren bir kuruma gidip bilgi aldik. Legal olarak is yapan, eyaletten onayli, lisasli, aupair, bakici, yuva ve ev bazli yuvalarin listelerini verdiler database'lerinden. Eve ve ise yakin olan yuvalardan ziyarete basladim.
Buradaki yuvalar bebek 3 ay oldugundan itibaren alabiliyorlar. Infant (3 ay-1.5 yas arasini kapsiyor) odasinda 4 bebege bir bakici, toddler sinifinda (1.5 yas - 2 yas 9 ay arasi) bu oran 5 cocuga 1 bakici olarak belirlenmis yasalarla. 3-5 yas arasini kapsayan pre-K (kindergarten oncesi) donemde oran 1:6 olarak belirlenmis. Genelde sinifta bir bas ogretmen bir de yardimcisi oluyor. Baslarinda da egitim direktoru gibi rehberlik, egitim/ogretim programini belirleyen ogretmenlerin basi diger kisi.
Dusundugum yuvalari gezip, yaklasik 2 saat suren bir tur aldim. Ilgili kisiler ve referanslariyla konustum ve on kayit yaptirarak bekleme listesine girdim 3 yuvada. Bekleme listesi 3 ay ila 1.5 yil olabiliyor dediler. Eh olsun dedik, nasilsa 1 yasina kadar evde bakilacak. Bu arada fetus henuz 4 aylik filan. Buralarda iyi egitim verdigi bilinen Montessori okulu da listemde. Google'un kuruculari Larry Page ile Sergey Briy'in buranin baska subesinde buyuduklerini araya sikistirayim. Daha cok bireysel gelisime yonelik materyalleriyle ve yontemleriyle unlu bu yuva.
Nasil bekleme listesidir anlamadim. Genelde okula baslama ayi eylul ve haziranda guncelliyorlar. Arada, buyuyup yasi geregi diger sinifa gecenler, yuvadan ayrilanlar ve genel duzenlemeler dolayisiyla bir ara bize sira gelmesi lazim di mi? Yana yakila yuvalari ariyorum. Montesori yer acilmadi diyor, YWCA belki eylule diyor biz nisan ayindayiz, Bright Horizons yerimiz yok ama sizi baska subemize ekleyelim burada yer acilinca cocugu buraya aliriz diyorlar. Velhasili kelam evdeki hesap carsiya uymuyor. Bu kadar mi uzun beklenir aklim almiyor. Arada bir yuvadan ses cikiyor; Ann and Andy's ama aldigimiz tur icimizi karartiyor. Vazgeciyoruz. Umutsuzluk ve stres diz boyu. Derken bir arkadas vasitasiyla yeni acilmis bir yuvayi duyuyoruz. 2004'te 2 yillikti, simdi 4 yili bitti 5.ye basliyor eylulde. Telefonda konusuyorum Roy'la yer var mi diye, var diyor. Hemen var mi, var diyor. Tur icin gelebilir miyiz bugun diyorum, gel diyor. Babami ve Burak'i kapip aksam ustu geziyoruz yuvayi. Herseyiyle icimize siniyor ve oglanin 2 ay sonra baslamak uzere kaydini yaptiriyoruz.
Simdi neden yazdim bunlari. Aradan 3.5 yil gectikten sonra Montessori okulundan "cocugunuz 3-6 yas arasina okula baslayabilir eylulde" diye bir telefon geldi de gecen hafta. Bu arada mektupla surekli soruyorlardi sizi listede tutmaya devam edelim mi. Trajikomik ama gercek. Belki bu bolgede olmanin bir sonucu, belki o donem cocuklarinin kalabalikligi, belki aradan insan almalari (belki degil kesin).
Manhattan'dan sehir disina yasamaya cikan bir aile, bizim siteden ev almaya karar vermisti. 2 yil kadar once telefonda konustuk, ev nasil, site nasil, yuva secenekleri nasil vs. 1.5 yasinda da cocuklari vardi bizimkinden az buyuk. Kendi tecrubelerimi anlattim sonra , Manhattan'da nasil dedim, hala bekleme listesindeyiz, en az 1 yil daha surecek dedi.
Iste Amerika'da cocuk bakimi icin tecrubeyle yasanmis bir yuva secenegi anekdotu.
21 Ağustos 2006 Pazartesi
Kubik Yasamlar
Insanin gunun 8-9 saatini gecirdigi calisma ortaminda yerlestigi oda, ofis, masa, kup ne derseniz deyin bence fazlasiyla onemli. Bu kup yaratma fikri kimin aklina gelmisse iyi olmus da, ne olurdu bunlari doserken calisanlara biraz daha esin kaynagi olacak bir tarz tuttutulsa... Yerdeki capraz cizgili haliya alisana kadar deniz tutuyor gibiydi beni, kubun duvarlari da oldukca yuksek sanki iceriye hapsolmusuz gibi. Bir de camdaki jaluzileri kapayip tum florasanlari acinca hic fotosentez yapamaz olduk.
Ama simdi keyfim cok yerinde. Yeni ofisim en az 6m2'lik bir alan, cam kenarinda. Sessiz mi sessiz tam istedigim gibi. Once pencerelerdeki jaluzileri siyirdim soyle gun isigiyle flort edebilmek icin. Ustumdeki florasani da kapattim. AC sonuna kadar calisiyor ama zarari yok, onun caresi artik kolay. Ilk oglumun resmini koydum karsima Amerikan usulu. Sonra da genis genis yayildim yarimada seklindeki masama.
Ve dusunmeden edemiyorum buranin omru ne kadar diye...
8 Ağustos 2006 Salı
Sayilarla Dunya
Yasam kalitesinin en yuksek oldugu ulkeler sirasiyla Norvec, Isvec, Avusturalya, Kanada, Belcika, Hollanda, Izlanda, Amerika, Japonya, Irlanda, Isvicre, Ingiltere diye gidiyor. Listede 60 ulke var ve TR ilk 60'da yok. Yakin zamana kadar kisi basina dusen gayri safi milli hasila olarak olculen kisisel zenginlik/indeks, 1990'da Birlesmis Milletler'in, sadece devletlerin ekonomik zenginligi baz almasini yanlis bularak, kisisel gelisim indeksini (human development index=hdi) yayinlamasiyla daha dogru bir tesbit yapilmis. Buna gore ulkeler 0-100 arasinda bir skalaya tabi tutuluyor. 80'dan yukari olanlar yuksek kisisel indeksi olan ulkeler, 50-79 arasi orta, 50'dan asagisi dusuk.
Bu arada HDI; kisi basina gayri safi milli hasila, yasam beklentisi, ulkenin politik stabilizasyonu, aile yasantisi, sosyal yasam, is guvencesi, cografya-iklim, kadin-erkek esitligi ve politik ozgurluk baz alinarak hesaplanirmis duyrulur.
Yasam kalitesinin en yuksek oldugu sehirler; Cenevre, Zurich, Vancouver, Viyana, Duseldorf, Frankfurt, Munich, Auckland (Yeni Zelenda'daymis), Bern, Kopenhag, Sidney. Anlasildigi uzere Alman kokenli sehirler basi cekiyor buyuk arayla.
Yasam kalitesinin en dusuk oldugu sehirler Bagdat (hic surpriz degil tabii), Bangaui (Orta Afrika Cumhuriyetin'deymis), Brazzaville (Kongo'da), Kartum (SudaN) diye gidiyor. Ilk 11'de hep Afrika ulkeleri var.
TV seyretme rekoru haftada 22.4 saat ile Tayland'da. Sonrasinda Filipinler, Misir, TR (20.2 saat), Endenozya, US, Tayvan geliyor.
Okuma aliskanliginda Hindistan haftada 10.7 saat, Tayland 9.4 saat, Cin 8, Filipinler 7.6 saat harciyor. Uzakdogunun egitim disiplinini gostermesi acisindan iyi bir gozlem.
En cok internet basinda olan ulkeler; Tayvan 12.6 saat, Tayland, Ispanya, Macaristan, Cin, Honkong, Polonya, TR (10.6).
Sigara tuketiminde kisi basina gunluk 8.6 adet sigarayla Yunanistan onde. Bulgaristan, Makedonya, Bosna, Japonya, Ispanya, Kuzey Kore diye gidiyor. Ister inanin ister inanmayin TR listelenen ilk 19 arasinda yok, sasirdim.
Obezitenin en yuksek oldugu ulkelerin basinda Amerika gelmiyor :) Kadin ve erkeklerde ayri ayri olcum yapilmis. Erkeklerde; Lubnan, Katar, Panama, Amerika, Yunanistan (sasirtici geldi bana), Kuveyt, Kibris. Kadinlarda ise; Katar, Suudi Arabistan, Birlesik Arap Emirlikleri, Lubnan, Yunanistan, Panama, Albania, Malta, Bahreyn, Amerika diye gidiyor.
En cok trafik kazalarinin oldugu ulkeler Malawi, Ruanda, Guney Kore, Kosta Rika, Kenya, Hindistan, Honduras, Misir, Sri Lanka, Portekiz, TR, Honkong. Ayni istatistik olumcul olan kazalar diye bir baska kategori de daha degerlendirilmis. Malawi ile basliyor ve liste yukardakine benzer gidiyor... TR 26. sirada.
Tatile en fazla para harcayan ulkeler Almanya ile basliyor. Amerika, Ingiltere, Japonya, Franse, Italya ile devam ediyor. Ve bu para basta Fransa'da, Ispanya'da, Amerika'da, Italya'da harcaniyormus. TR listede 15. sirada, Yunanistan ve Polonya'dan sonra.
Satinalma gucu en yuksek ulkeler Luksemburg, Norvec, Amerika, Bermuda, Isvicre, Danimarka, Kayman Adalari, Irlanda, Izlanda ve Kanada ilk 10'da. TR ilk 70'da yoktu.
Genel olarak baktigimda, Kuzey Amerika ve Bati Avrupa ulkeleri refahin, zenginligin, istihdam kaynaklarinin, teknolojinin, icatlarin basini tutarken, Afrika unutulmus dunyayi temsil ediyor. En cok olum orani, en az yasam beklentisi gibi uclarda en az ve en cok olan ne varsa Afrika ulkelerinde. Sadece Angelina Jolie'nin gayreti yetmez ki orayi kurtarmaya...
7 Ağustos 2006 Pazartesi
Walmart
Simdi NY'da isyerimin oldugu sehre de geldi. Oncesinde Sears vardi, uzun sure bos kaldi onun yeri ve yaklasik 1.5 yil suren restorasyon calismasindan sonra, 6 ay oncesinden WALMART tabelasini asip etrafin ilgisini cekip, son 1 ay boyunca acilmamis magazaya akin eden tonlarca ziyaretci ile -ne trafik kaldi, ne yolda yuruyecek kaldirim ne de park edecek bos alan bu arada- 19 temmuzda GRAND OPENING yapildi. Bugun saydim, benim is yerimden cikip Walmart'a girmem 110 adim. Ortak park alanini kullaniyoruz, mekan olarak sehrin tam gobeginde. Zaten bu yuzden once sehir belediyesinden itiraz geldi, board'da onaylanmasi zaman aldi kucuk isletmeleri etkiler vs. denilerekten. Bu bolgede yasayan herkes icin sasirtici olan, Walmart gibi dunyanin en buyuk retail business'i olan bir yerin sehrin icine gelmesi. Karsisinda Target, 500 metre capindaki bolgede 2 buyuk alisveris mall'u ve saginda solunda Trump'in apartmanlari ile hem tuketici hem uretici icin tam bir cennet tabii Walmart'in buraya gelmesi. Fortune 2006 listesinde Exxon Mobile'den sonra 2. sirada . 315milyar$'lik satis hacmi ile TR'nin GDP'sine yakin bir miktar oldugunu soylersem buyuklugunu, anlatabilir miyim bilmem?
Tabii bu fiyatlari ve satisi nasil yakaliyor iste onun icin su filmi seyretmelisiniz: Dusuk fiyatlarin yuksek maliyeti. Bir defa ucuz is gucu calistiriyor. Calisanlarina sigorta yapmakta, saglik primlerini odemekte inanilmaz sartlar suruyor. Ornegin calisanlar 6 ay sonra saglik sigortasina, o da sonraki 6 ay boyunca yarisini kendileri odemek sartiyla kavusuyorlar. Birara burada illegal eleman calistirmakla da suclanmislardi . Cin'de calisanlarin gunluk kazanci sadece 3$.
Bu arada ilginc olan Amerika'daki Walmart'lar karina kar katarken, Almanya'daki Walmart'lar kapaniyormus, daha dogrusu el degistirip Metro grubuna satiliyormus. Kucuk isletmecileri kaale almayan Walmart, bunlar karsisinda pazar payini kaptirip, yanlis yonetim teknikleri yuzunden Almanya'ya bye bye diyor.
Simdilik buraya ragbet cok. Ucuz fiyatlari ve urun cesitliligi ile bir kisim tuketicinin gonlunu celerken, agresif teknikleri yuzunden nefret de topluyor ayni zamanda. Ben ise sehir icinde buyuk perakendecilere olan karsitligimdan dolayi mutsuzum.
2 Ağustos 2006 Çarşamba
Soyle Kuzeydogu Amerika Kiyilarina Uzanalim Dedik
Burasi cok sirin bir kasaba. Kocaman bir akvaryumu ve seaport denilen denizcilik acik muzesi var. Akvaryumu gezerken Istanbul bogazinin olusumunu simule eden bir video izledik. Yaninda da fotograflari vardi. Diyor ki; 7500 yil once Karadeniz tatli su golu iken, dunyada yukselen sularin etkisiyle Marmara'dan Karadeniz'e olan akinti sonucu Istanbul Bogazi olusmus.
Akvaryum icinde yer alan kapali bir alanda sahneye cikan ayibaliklarinin gosterisini izledik, akvaryumu ve yuzlerce deniz canlisini seyrettik, balinalarin, penguenlerin, kaplumbagalarin, yilanlarin, tanidik tanimadik baska canliyi hayran hayran seyredip vedalastik bir sonraki sefere kadar. Mystic icin 2 gunluk bir zaman ayirmistik. Istenirse hafta sonu bile gelinecek mesafede evden. Kasabanin girisinde el isi ve sanat urunlerinin satildigi bir pazar var. Cok da keyifli. Ha marinada denizcilik uzerine bir de muze var, bunu da listeye ekleyip ayrildik.
Burasi zaten Mystic'in hemen 10 mil kuzeyinde bir askeri deniz ussu, halen de aktif. Nautilus, 2. dunya savasinda kullanilan denizaltinin adi ve denizcilik muzesinin oldugu bir yer. Denizaltiyi gezerken klostrofobik bir durum yasiyor insan. O kucuk daracik yerde uyumalar, yemek yemeler, ihtiyac gidermeler inanilir gibi degil. Eee konu mission olunca herseye katlaniyor insanoglu!!
Newport'a dogru yol alirken kiyi seridindeki birkac kasabanin icinden gecelim diyoruz. Stonington ve Noank'ta biraz gezindik, sahilde yuruyus yaptik. Venedik'e benzer kanallarin oldugu, evlerin Akdeniz usulu biraz gelisiguzel bicimlendirildigi Noank'a bayildim ve gelecek yil Noank'ta yazlik ev bakinmak uzere ayrildik.
NEWPORT, RI
Iste burasi var ya, bayiliyorum bu sehre. Gelir gelmez hemen limanda bir tur icin yazilip hizlica, hep gittigimiz Parrot restorana atiyoruz kendimizi. Newport'a sanirim 3. veya 4. gelisim. Artik New England'a geldik sayilir. Mystic'te kendimizi yavas yavas Avrupai havaya girmis hissediyoruz ama Newport tam yeri. Minik sokaklar, kafeler, clam chowder corbasi ve deniz urunleri restoranlariyla artik havaya girdik. Liman gezintisi yaparken o gordugumuz manzaraya, evlere, malikanelere, yatlara asik oluyoruz. Burasi America Sailing Cup'a yillarca ev sahipligi yapmis, bir adim teknenin 100bin$ oldugu bir marina. Rehber anlatiyor; su Ted Turner'in yelkenlisiydi, simdi Jacqueline Kennedy'nin 15 yasinda tasindigi evin onunden geciyoruz, burasi John F. Kennedy'nin Jacqueline'le evlendigi kilise, burasi yazin geldikleri ev, burasi dinamitle patlatilip taslarin tekrar kullanildigi Morgan Stanley'lerin malikanesi, su bolge 2. dunya savasinda torpido uretmis Columbia bolgesi diye, hah simdi Mrs. Mary'nin sik sik garden partileri duzenledigi mansiyonun onunden geciyoruz... Dunyada cok az sayida olan J botlardan 2'si oradaymis bu zamanlarda. Kendimce nautica tisortlerinde J Boat konseptli tasarimlarin gizemini cozuyorum.
Newport tam bir Amerikan aristokrasi yuvasi. Faaliyetleri, ev sahipligi yaptigi etkinlikleriyle eskisi kadar canli olmasa da devam ediyor. Gecen geldigimizde Ocean Drive'daki mansiyonlardan birini gezmistik, bu defa es geciyoruz. Deniz ise tam bir senlik. O kadar cok yelkenli var ki o gun, havanin ruzgarli olmasindan dolayi hepsi ahenk icinde saliniyorlar. Bu hafta icin dunyadaki en iyi 25 yelkenlinin davet edildigi bir etkinlik varmis diyor rehberimiz.
BOSTON, MA
Kim sevmez ki bu sehri. Amerika'da kaldirimda yurunup de gezilebilecek belki de tek sehir Boston. Kaldirim diyorum cunku bu ulkede cogu sehirde kaldirim yoktur. Tamam NY'da da yurursunuz ama burasi cok daha konsatre, her bucaginin ana ulke Ingiltere koktugu bir sehir. Artik bilmeyen yok, tarihine girmeyecegim. Ingilterede'ki din baskilardan kacanlar buraya gelip yerlesmisler, sonra konulan vergilerin agirligindan yuksunup yeni bir anayasayla ozgurluklerini ilan etmisler. Yemek yedigimiz yerlerde sik sik goruyoruz, burasi anayasinin ilk tohumlarinin atildigi, toplantilarin yapildigi yer diye. Zaten freedom trail denilen kirmiziyla isaretlenmis serit ya da briket yollardan yurununce tarihle ilgili 16 eserle karsilasiyorsunuz. 2.5 mil uzunlugunda 4.5 saat yurume uzunlugunda bu yolu ilk gun 30C sicak altinda yuruyelim dedik. Yuruduk de ama mahvolduk, bittik hemen kendimizi buranin Times Square'i olabilecek Quincy Market/Faneuil'ine atip dinledik, enerji topladik. Sehir turu amacli otobus ve liman turu yapip, Northend denilen Italyan mahallesinde tika basa doyduk. Mike's Pastry diye bir kafe var. Ben hayatimda goruntusuyle bu kadar albenili pastalar, sekerlemeler gormedim. Her yemekte Clam Chowder ictik, deniz urunu yedik. Istakoz yiyecegiz diye tutturup onluklerimizi takip, elimize ceviz kirma aletlerine benzer seyleri alip, sanki canliymis gibi duran istakozlarimizi yedik. "Taze degilse, legal degildir" diyen Legal Sea Food'u yerinde ziyaret ettik. Neyse yediklerimiz ictiklerimiz bize kalsin, gezimize devam edilim.
Bu arada otobus gezisi sirasinda soylenen birkac ilginc sey kalmis aklimda:
Boston zaten ulkenin universite sehri. Kac tane mi, 60 desem. MIT ve Harvard ilk akla gelenler. Berkeley Music School, BU, BC, New England Law School ve kalinini 60'a tamamlayacak kadar cok. Harvard'da okula baslayip devam etmeyen hayirsever Bill Gates, MIT'e oldukca yuklu bir bagis yapmis birkac sene once. Onlar da olaganustu modern bir arastirma merkezi kurmuslar. Biz oglana okul bakiyoruz da ilgimiz o yuzden:)
- En eski Alman restorani buradaymis ve hala bodrumunda Sauer Kraut dedikleri mor lahana tursusunu tum Amerika'ya dagitacak kadar uretmekteymis.
- Ulkenin en buyuk ve eski kutuphanesi burada. Hakikaten nefis mimarisiyle goz aliyor.
- Sehirde hic diner yok, bir tanesi haric. O da South Street'te ve 24 saat acik.
- Jay Leno tiyatro calismalarina ilk burada baslamis, Judge Jude buradaki NE Hukuktan 2 yil sonra atilmis.
- NY'dan sonra Amerika'nin 2. buyuk finans merkezine ve 3. buyuk Cin mahallesine sahip. Diger en buyuk Cin mahalleleri San Francisco ve NY'da.
- Maalesef sehrin merkezi kazi icinde. Big Dig dedikleri, tum yollari yeraltina almayi planlayan bir proje bu. Simdilik 6 yil geride ve 6milyar$ butce fazlasiyla gidiyor.
Boston Cocuk Muzesi, MA: Eee hersey buyuklere olacak degil ya. Minik oglumuz tam bir bayram yapti burada. Cocuk muzesi oldugundan hersey cocuklar icin dusunulup yapilmis. 4 katli muzenin 3 kati cocuklara ayrilmis. Icinde 100 yillik gercek bir Japon evi bile var. Turla onu da geziyoruz. Kucuk odalar, yer yataklari hersey sadelik icinde. Kendimize bakinca siyrilmak istiyor insan fazlaliklarindan. Boyalarla, miknatislarla, suyla, kopuklerle, arabalarla kisacasi bizim aklimiza gelen/gelmeyen tonlarca yaratici malzeme ve dusunceyle olusturulmus, her cocugun tum gununu gecirebilecek kadar aktivite dolu bir yer burasi.
Boston muzeler acisindan da bir cennet. Bilim, guzel sanatlar, tarih muzeleri ile tam limanda yer alan akvaryum gezilmeye deger. Bunlari onceki gelislerimde yaptigimdan, surenin ve yas grubunun heterojenliginden :) tatil gezisi kavramina geciyoruz.
Hani her yerde gorursunuz ya guzelim Kaputaj Plaji'nin resmini, ben dedim burasi onun Amerika versiyonu. Zaten cografik olarak o kadar ilginc bir olusum ki, haritada bile uzun, ucu kivrik bir borazan seklinde. Asagidaki fotografi google'dan buldum adanin cografik olcutunu gostermek icin. Kumsallarinin guzelligi, temizligi, denizinin dalgalari ve icine alip goturecekmis hissi ile tam bir acik muze seklinde ada. Adadaki kasabalar Amerika'da alisilmadik olcude icice, yanyana. Bir kasaba bitip digeri baslarken, ucurumvari kiyiya inan kumsali asagida tahmin edemiyor insan. Anlasildi Cape Cod'a tekrar yine yeniden gelinecek. Bu bir on gezi oldu bizim icin 1 hafta neye yeter ki. Bizim hosumuza giden yerler Sandwich, Wellfleet, Chadham, Barnstable ve tabii goremedigimiz yerler.
Yurtdisinda yasayanlar bilirler; varolan tatillerimiz TR'ye angaje oldugundan 1 haftalik kacamak hem yorgunluk dolu hem de bu ulkeyi tanimak acisindan harika oldu. Fotograflari da aktarinca gezi gunlugum tamam olacak. Sonra da eylulde Turkiye...