27 Şubat 2006 Pazartesi

My Way Or Highway

Amerika'da calismak profesyonel is hayati ve kariyer gelisimi icin cazip olmakla beraber konu eleman azaltmaya, sirketlerin departmanlari tasfiye etmesine, birlestirmesine ya da tensikata gelince son derece acimasiz.

Sirket elinize son bordronuzu verip gule gule diyebilir. Calisma yilina bagli olarak ne tek kurus tazminat alma gibi bir durum , ne de devletin size sagladigi issizlik guvencesi var. Amerika'da calisan haklari bu konuda Avrupa ve hatta sanirim degisen is kanunu dolayisiyla Turkiye ile bile kiyaslanamayacak derecede kotu. Unemployment adi altinda belirli sartlara bagli olarak eger is yerinden cikarilmissaniz 6 aya kadar ayda 440$'lik odeme yapiliyor. Yil sonunda ucte birinin vergiye gidecegini varsayinca aylik 1200$'lik bir geliriniz oluyor. Hic yoktan iyi tabii...

Tazminat verilmiyor dedik ama bazi sirketler ayrilan elemanlarina son bir iyilik(!) yapmak icin sirketin finansal verilerine bagli olarak "severance package" adi altinda 1,2,3 belki tam 6 maasa varana kadar tazminat verip is akdinizi feshediyor. Ya da bizim gibi iki sirket birlesip 80binlik hantal bir telekom devi olusunca gene eleman cikartmak kacinilmaz oluyor. Her iki sirketten gelen marketing, HR, satis, teknik destek gibi bolumler ilk organize edilmesi gereken departmanlar oldu.

Belki insanlari urkutmemek, belki finansal ve vergi yukumluluklerinin avantajlarindan simdilerde sirket sadece IT ve pazarlamacilara, gonullu ayrilma paketi (volunter separation package) sunuyor. Ben bu gruplarda calismiyorum ve boyle bir oneri gelseydi ne yapardim diye kendimi yokluyorum, cunku verilen paket oldukca cazip gorunuyor. Halihazirda isten ayrilmayi dusunenler, emekli olmak isteyenler, sikilanlar, bikanlar, yenilik arayanlar ve piyasada kisa surede is bulabilecegine inananlar icin iyi bir firsat. Oyle de bu gruplarda 9bin kisi calisiyor ve simdilik sadece 200 kisi gonullu olmus. Yani is guvencesine sahip olmak gene agir basiyor herkeste.

Peki isten ayrilinca neler kaybediyor insan?

  • Bir defa duzenli her ay ya da iki haftada aldigi baz maasi
  • Kendi imkanlarinizla alsaniz 4 kisilik bir aile icin yilda 10bin$ odemeniz gerekirken, sirketin sigorta sirketleriyle yaptigi ozel anlasmalar sonucu her ay bordronuzdan kesilen saglik, dis, eczane, goz primleri ki bunlar gayet mantikli rakamlar
  • Yasam sigortasi, sakatlanma sigortasi
  • 401k gibi ozel emeklilik primlerine katki
  • Pension plan ya da o sirkete ozel emeklilik plani. Gerci bunu uygulayan sirketler artik vazgecme yolundalar. GM, IBM yilin basinda bu planlarin dereceli olarak kalkacagini soyledi.
  • Bir isverene bagli calistiginiz icin devletin sizin icin odedigi emeklilik ve saglik sigortasi primleri ve bunlara bagli olarak kazandiginiz puanlar (40 puan olmadan emeklilige hak kazanilmiyor Amerika'da)
  • Sirketin verdigi hisse senedi opsiyonlari (Google'de calisan herkesin neden BMW'si var saniyorsunuz)
  • Sirketin verdigi cep telefonu
  • Gene sirketine bagli olarak sizin evinize sagladigi internet ve telefon hatti odemeleri
  • Sirketinizin anlasmasi varsa araba alma, ev, araba sigorta policesi indirimleri, cocuk yuvasi, legal konularda yardim gibi bilimum konularda indirim ve yardim saglama
  • Ve unuttuklarim...

Bunlar sadece isin maddiyati. Uzun yillardir calisma hayatinin icinde olan insanlar icin bir de ustune eklenecek manevi faktorler olacaktir ki, bu da kisiye gore degisir.

Iste buranin corporate sirketleri gun geliyor, benim yolum mu senin yolun mu diye karsiniza cikabiliyor. My way ya da highway diye sorunca iyi, hic olmazsa secme sansiniz var, bir de sormadiklari...

23 Şubat 2006 Perşembe

Iyi ki Dogdun Arkadasim...

Ilk karsilastigimiz gunu hatirliyorum. Merkez Ortaokulu'nun bahcesinde yaninda birkac arkadas vardi, Ckale'ye yeni geldiklerini soylediler. Tanistirildik ... Ilk gozleri dikkatimi cekmisti. Yesil, cekik, badem gozleri vardi, sicak, cok yumusaktilar. Lise sona kadar ayri siniflardaydik, hep selamlastik, konustuk, sinavlari, dersleri, ogretmenleri cekistirdik ama asil dersaneye giderken ve ayni sinifa dusunce kaynastik. Birbirimize matematik, fizik sorulari sorar, yardimlasirdik. Soruya yaklasirken tavri hep ayniydi. Once mutlaka dinler, dusunur, kafasinda muhakeme eder ve "soylesine simdi..." diye anlatmaya baslardi.

OYS Sinav sonuclari aciklaninca ayrildik, biliyorduk aslinda ayni sehirde okumayacagimizi. O Istanbul'u yazmadi ben de Ankara'yi. Ben sayilari seviyordum, analiz etmeyi, cozumlemeyi, o insanlara yardim etmeyi. Ayri yerlerde olmamiza ragmen hic ayrilmadik, uzaklasmadik, hep yazistik, ara ara telefonda bile konusamadik ama hep yazistik. Guzelim yazisiyla 13-15 sayfalik mektuplar yazar, uzun uzun anlatirdi. Hatta yazisinin duzgunlugunden "ben iyi bir doktor olamayacagim galiba" derdi.

Universitede ilk senenin sonunda ailesi Ankara'ya tasininca cok uzulmustum. Bir de yaz tatilinde Ckale'yi erkenden birakip Ankara'ya donmeyi dusundugunu soylediginde uzulmustum. Ama donmesi icin o kadar guclu bir sebep vardi ki, anlayin artik...Gene de yaz tatillerinde geldiler Ckale'ye. Hepten kopmadilar hic. Hala bile gelirler Ckale'ye, evleri olmasa da artik...

Ckale yazlarini yasardik 3 ay universite tatilerinde. Kordon, Lodos, Akol, Golf, Zargana, Guzelyali bizim ev disinda 2. adresimiz olmustu. Cok konusurduk ama en cok o konusurdu, hala cok konusur ya !! Cok gulunce kizarir, sonra surati bir an ciddilesir ve gene baska bir konu gelir, gene guleriz.

Yillar icinde arkadasligimiz, dostluga, kardeslige ilerledi. Benim icin o aileden biri oldu, ben de onun icin. Staj icin Aselsan'a gittigimde 1 ay onlarda kalmistim. Onun tip ogrenciligini tecrube bile etmistim laboratuarlarinda. Simdi her yaz TR'ye gittigimde mutlaka beni gelir bulur. Datca'daysam, Istanbul'daysam, Canakkale'deysem mutlaka izin alir gelir, 3-5 gunu, 3-5 saati birlikte geciririz. Zaman elverdikce uzun uzun konusuruz. En cok beni dinlemesini severim. Dinler, kafasinda dusunur ve sonra kendi yorumlarini soyler, tipki lisedeki gibi bir problem cozme ustaligiyla yaklasir konuya. Birbirimiz icin en hassas konulari bile konusmaktan cekinmemisizdir. Kim once birseyi yapacak, o benden ne bekler gibi onyargili, hesapli, kitapli hic dusunmedik. Hic ama hic kirmadik da birbirimizi. Ama birbirimize faydali, dogru dost olmak icin hep kendi kisiligimizle, ozverili yaklastik.

Ne zaman ihtiyacim olsa ararim. MSN IM'e girdigimde gozum icon'unu arar, gordugumde mutlaka bir naber der, mesgulsek sonra yazisiriz. Birbirimiz icin maddi manevi her zaman varoldugumuzu biliriz. Saglik konusunda bizde gelisen herseyden haberdar ederim onu. Sezgilerine ve doktorluguna guvenim kuvvetlidir.

Gezmeyi cok sever. TR kepce, benim arkadasim kazan gezer. Antalya'ya tatile gider ama donusu Bursa ustunden olur. Derken Istanbul'a gecer ordan ve bogazda bir kahvalti yapip aksam otobusuyle eve doner nihayet. Her sehirde ne kadar cok arkadasi oldugunu soylememe gerek bile yok. 7'sinden 70'ine hatta 90'nina cok guzel dostlari vardir. Bir yere gitmesi icin uzun uzun aranjman yapmasina hic gerek yoktur kafasinda ama yolculuga bir baslayinca da didik didik her ayrintiyi dusunur. Kimle nerede, ne zaman bulusulacak, nerede kalinacak, hangi restauranta gidilecek.

Ona NY'a gel dedigimde de hemen olur demisti. 3 hafta kaldi burada ve sadece 1 gun evde kaldi. Eylul ayinin yagmur azizligine ugrayip evde mahsur kaldigini soyleyince telefonda, "bari ben senin is yerinin oraya geleyim" dedi. Cunku ev fobisi var bilirim, illa disari cikilacak, ev basar onu kalamaz.

Balik burcunun hassasligi ve duygusalligi yaninda, hayattaki olumsuzluklar ve mutsuzluklar karsisinda hep pozitif bir insan oldu. Hastane anilari bir alem. Bayramda hangi hasta acile, doktora ziyarete gider, ama ona gelirler. Iyi, ilgili, guleryuzlu bir doktor olduguna eminim hem de en iyisinden.

Simdi yazdiklarimi bastan tekrar okudum. Hic mi kotu birsey gecmedi aramizda, hic mi olumsuz bir ozelligi yok diye tekrar dusundum. Yok valla, "sevgi insani" dedi bir arkadasim onun icin gecen sene. Taniyan herkes ona kaynar, o kadar sevecen ve vericidir. Ailemle, kardesimle konusurken nasil diye sorarlar, Burak ara ara check eder, bizim gezgin napiyor diye.

Ve iste bugun, benim guzel arkadasimin dogum gunu.
Sevgili Muni'cim, IYI KI DOGDUN, IYI KI VARSIN< IYI KI BENIM ARKADASIMSIN.

Seni cok ozledim. Hadi atla gel NY'a.

PS: Yazidaki devrik cumleler icin ozur. Gece proje icin ofisteyim ve bu yaziyi mutlaka yazmak istedim.

21 Şubat 2006 Salı

Komedi Sov

Cumartesi aksami komedi sov'a gittim, daha dogrusu ayagimiza kadar kasabamiza gelince kacirmak istemedim. Sirketin yillik grup toplantilari Atlantic City'de oluyor(du). Ve biz her gidisimizde komedi sov'a gidiyoruz orada. Merger'dan sonra bu yilki toplanti askiya alindi Allahtan ve yas ortalamasi 85 olan bu sehre gitmek zorunda kalmadim. Atlantik City'e gelen kisi profili bir kez, emekli ceklerini alip, hayatinin son gunlerini slot makinelerinde gecirmek isteyen insanlardan, penny makinalarinda son nefesini sigara ile vermek isteyen kisilerden olusuyor. Bir de otellerin ve toplanti salonlarinin ekonomik olmasi sebebiyle sirketlerin toplanti ve konferanslarini eglence anlayisiyla birlestirebileceklerini dusunduklerinden azinlik bir kisim profesyonellerden olusuyor. Zaten komedyen Bobby Collins de NY'dan bir gece once Atlantik City'de gosteri yaptigindan bu konuyu bol bol isledi, bizleri guldurdu.

Komedyenimiz NY asilli Bobby Collins'ti. Gunluk hayattan, politika, televizyon, tv reklamlarindan, ev, aile, yasama iliskin kisa kisa carpici, zaman zaman da anekdotlara yer veren beden diliyle, mimikleriyle, ses tonlamasi ve performansiyla guzel bir 1.5 saat yasatti bize. Kendisinden once Jeff Polin diye baska bir komedyen cikti ama Bobby'i izledikten sonra ilk komedyenin henuz cirak oldugunu dusundum.

Amerikalilari guldurmek kolay nitekim. Genelde hayata yaklasimlari itibariyle pozitif ve derin dusunmediklerinden herseye guluyorlar da denebilir. 2 sira arkamda, adamin agzindan cikan her kelimeye gulen bir kadin vardi ki, sanirim show'un en egleneni kendisi oldu. Atlantik City, Florida, LA gibi yoresel farkliliklara, Amerikalilarin obezligi, teknolojinin gunluk hayata yansimasi ve bol bol da belden asagi esprilere yer verdi.

Velhasili soguk, -12C'de gittigim aksam, komik, sicak bazi yer eden esprilerle bitti.

17 Şubat 2006 Cuma

MacOS ile Windows Arasi File Transferi

Yaklasik 1 yildir kullandigim portable hard drive'im var. Hergun laptop'i eve tasimaktansa, ustundeki dosyalari tasiyorum portable drive'la, isim kolaylasiyor. Simdi iMac'te de calismaya basladiktan bu yana gordum ki MacOS, benim HD'i sadece okuyor (read only), write access'i yok. HD'im NTFS formatlanmis, fabrika cikisi oyle oldugundan farketmemistim bile bu konu sorun olana kadar.

Cozum icin web'e bakinca, Mac ile Windows'u arasinda file transfer yapmanin tek yolu, drive'i FAT32'de formatlamak. Once is yerindeki Windows 2000 desktop'da yapiyim dedim, "format failed" mesaji verdi. Evdeki XP'de format opsiyonunu menu'de goremedim bile. Sebebi ise 32GB'dan buyuk drive'lari FAT32 ile formatlayamamak. Benim HD'in size'i 40GB. O zaman partition'lamak gerekti.

FAT32'li hayat daha kolay. Mac'i olanlara duyurulur.

Omaha,NE, Valley,AL Ya da Amerika'nin Kirsali

Omaha'nin nerde oldugunu hic duymamistim. Ulke buyuk, her sehri kasabayi bilecek degiliz ama belki bir asinalik vardir diye hafizami yokladim, sadece Omaha Steak'lerini hatirladim, steak house'larin menusunden. Haritaya bakinca Midwest'te Nebraska'da bir sehir. Zaten direkt hic ucus yok NY'tan. Chicago ya da Dallas'tan baglantili ucmak lazim. Fargo filmini izleyenler bilir, ya da hani su Oliver Stone'nun U Turn filmini. Bence Amerika'yi en iyi anlatan filmdir U turn. Biz burda NY'da yasiyoruz ama burasi gibi birkac sehir haric -Boston, SF, DC, LA, Miami gibi- geri kalan pek cok yer bunalim yaratacak kadar bana gore sikici, hayatin yavas, yerlesim yerlerinin birbirinden uzak, kopuk, sadece alabildigine yollarin uzandigi bir ulke.

Guneyde, Georgia'da yasadigim zamanda ev ile en yakin supermarket arasi 10km, sinema 40km, en yakin baska yerlesim ormanlar arasi baska bir yesillikteydi. O yuzden araba sart, must, olmazsa olmaz bu ulkede. NY'da sansliyiz gene. Istenirse, mecbur kalinirsa ise de, alisverise de otobus, taksi bulmak mumkun. Toplu tasimanin en gelismis oldugu metro eyalet NY...

Buyuk sehirlerden bahsetmiyorum ama geride kalan kasaba ayarindaki her yerlesimde, downtown(!) diye adlandirilan ana merkez, ortadan gecen bir yol, yolun iki kenarina dizilmis banka, diner, ufak bir hardware dukkani, postane, farmer's market. Ana yolun bir arkasinda kasabanin en buyuk oteli, yaninda bir restaurant ve ana merkezden biraz uzaklasinca ususen fast foodcular, Mc Donald's, Arby's, KFC ve artik town'u terkedince de rakip iki benzinci ve highway'e cikan bir yol ile nereye gidecekseniz kuzey, guney ya da dogu bati enlem veya boylaminda otoban. Sirketler ise, iste bu ana yollari kesen ara yollarin eteklerinde kurulmus. Malum yer fazla olunca sirketler de genis genis kurulup kisi basina dusen alan da fazla oluyordu, NY gibi plazalarda calismamiz gerekmiyor o eyaletlerde.

Biz ne kadar kasaba ve sehir merkezinde yasamaya merakliysak, Amerikalilar o kadar uzakta olmayi seviyorlar. Zaten kasaba demek apartmanda yasamak demek onlar icin ve kimse privacy'sini alt kattaki ya da yan taraftaki komsusuyla paylasmak istemiyor. Nufus herhalde kilometrekareye 30-40 insan dusecek kadar azdir.

Burak bana Omaha'yi anlatinca yukarda tasvirledigim Valley,AL canladi gozumde. Guney gene bir nebze iyi mi desem kuzeye gore. En azindan evler yeni ve buyuk, yollar gicir gicir, havasi sicak ve gunesli, kuzey gibi yilin 6 ayi karli gecmiyor. Ben Valley'de "bu insanlar napiyorlar, nerede yasiyorlar" diye dusunurken her persembe aksami ve pazar sabahlari nerede oldugunu goruyordum. Her kose basinda, her yol kesisiminde, her 50mt'de bir kilise mi olur, oluyor iste. Ve herkes ibadet vakti kilisede oluyordu. Yollar, kilisenin parkindan tasan arabalarla dolardi. Lokal TV kanallari vaaz ya da din programlarindan gecilmiyor, ozellikle pazarlari. Din yasamlarinda cok cok cok onemli bu adamlarin.

Omaha diyordum... Goz alabildigina uzanan cifliklerden anlasiliyor neden Omaha Steak'lerinin meshur oldugu. Tarim ve sigircilik ekonominin ana catisi. Gozumle gormeden ancak bu kadar anlatilir. Ama suphe yok ki, wikipedia Omaha icin ne kadar Nebraska'nin en buyuk sehri dese de Valley'in ya da Westpoint'in (GA) buyuk versiyonundan daha farkli degilmis gibi geliyor.

Kuzeyi kar da vurunca Burak'in persembe aksamki Chicago ustunden ucusu iptal edildi ve cumaya kaldi. Otele tekrar check-in ol, biletini ayarla, arabayi geri al ve hepsini tekrar geri vermek uzere bir kez daha check out ol. Bu arada NY ustunde firtinalar esiyor, desktop'imdaki weather bug, 5PM'e kadar etkili olacak diye alert veriyor surekli. Ve iste bir hafta sonu da boyle basliyor...

12 Şubat 2006 Pazar

Durmadan Yagan Kar ve Hatirlattiklari

Daha sabahin ilk saatleri ... ama kar oylesine iri ve yogun yagiyor ki eve hapsoldugumuz kesin bugun. Bir de faranjit olup, sesimiz de kisilinca donusumlu salon-yatak odasi arasi gidip geliyoruz Burak'la.

Artun'a gel fotograf albumlerine bakalim diyorum. Elime gelen albumu acip bakinca cocuk icindekilere saskin gozlerle bakiyor. Eee yil 90-91 arasi, kalin kasli, perma sacli, buyuk gozluklu zat-i muhteremleri tanimak pek de mumkun degil onun icin. Babayla yeni tanisilmis, hatta ilk gezinin resimleri de var albumde. "Bak oglum burada Yedi Goller'e gittik" diyorum. Bir otobus dolusu cilgin genc. Hepimiz sardalye misali ustuste resim cektirmisiz. Sonra sandal kiralayip gezinmisiz etrafta. Mehmet Cakmak'in Burak'la Nefi'ye "hadi keciler, kizlari da alin gelin" deyisini hatirliyorum yemek saatinde.

Birkac sayfa sonra dogum gunlerimizi hep Emirgan Kortan'da kutladigimiz resimler var. Once benim dogumgunum, sonra Sibel'in sonra Saadet diye gidiyor arsivde. Bir ara Mecidiyekoy'deki Manti'ya giderdik kutlamalar icin. Disardan sarap getirmeye bile izin veririlerdi. Mantisi da meshurdu ama hep karma birseyler secer menuden paylasirdik aramizda. Koltugumuzun altinda pastamiz, ogleden sonra dersi kirmis, 30 kisiyle Manti ya da Kortan'da cekilmis resimler var elimde simdi. O yillarin kislarini hatirlamaya calisiyorum. Kampusten bizim binaya yururduk ve sanirim en az 500-700mt vardi. Kan ter icinde okula girince iyice bir kurulanmamiz lazimdi o yillarda, palto, pantolon kardan islanirdi sirilsiklam. En cok vize final doneminde sikinti yaratirdi acaba iptal olur mu diye. Birkac kez ertelendigi de oldu nitekim...

Sayfalar sonra bahar gelmis, biz Fenerbahce, Bebek, Emirgan epey bi gezmisiz gene resimlere bakilirsa. Ctesi AKM konserleri, Taksim kitapcilari, Galatasaray Sampiyonda kokorec, Yapi Kredi Kazim Taskent Galerisinde resim sergileri, Odabasi'nda fuarlar derken ne de yogun gecerdi hafta sonlari... Sonra yaz gelmis ... Ve biz bir koloni halinde yasardik yaz tatillerini. Gunduzleri hep Munevver'le ama aksam olunca pardon aksam ustunden baslayarak once Koray ve Tansu'yla cay-kahve icin bulusmalar, tabii ki Golf'te olacak bu, sonra aksam lise grubunun da eklenmesiyle Lodos ya da bir donem sadece Akol otelin terasina takilmamizla canli muzik, dans, kuruyemis, icecekler ve nefis Canakkale gece manzarasiyla 1'de sona eren aksamlar... Erkekler bizi evlerimize birakir, ertesi gun gene ayni seyleri yapmak icin sozlesirdik. Oglen 2'de otobusle Guzelyali'ya gidilir eve gelinip dus alinir, disari cikmak icin suslenip puslenip hazirlanir ve kaldigi yerden devam ederdi sohbetler. Pek alisilmadik seyler de yapardik arada, mesela birkac keresinde denize gitmeyip ayran icip siir okumustuk ayaklarimizi duvara dayayip Nebis, Ugur ve Reyhanlarla (Munevver bunu sen iyi hatirlarsin !!).

Arada bir icimizden birileri butunleme icin bir yerlere gidip gelir ama eylul olunca son bulusmalarimizi yasar ve her birimiz ayri sehirlere giderdik. Ayni sehre, Istanbul'a bile gitsek pek de mumkun olmazdi Ckale bulusmalarimizi orada yasamak. Onlar bize ozgu, oraya ozgu, kordona, sahile, batan gunese ozgu bulusmalardi. Ne cok konustuk, ne cok gezdik, ne cok dunyayi kurtadik bilinmez ve o bulusmalar bugun hala devam eden dostluklari kurdular. Hala birbirimiz icin universite, lise, hatta orta okul yillarindaki cocuklariz. Albumun son resmi Guzelyali Jandarma kampinda cekilmis Koray, Munevver ve benim oldugum kare. Canakkale'de denizin hep serin oldugu bir gundu aslinda. Guler teyzenin cekinmeksizin denize girdigi an hala aklimdadir. Gene ne cok gulmus, eglenmistik o gun. Resim cekilirken karnimizi icimize cekelim diye saka bile yapmistik. Artik pirasa saclarima geri donmusum, Munevver iri dalgali, Koray ise bugunku gibi, hep ayni bana kalirsa (gel de ona sor).

Sabah da Besame Mucha'yi dinleyip nostalji yaptik, arada bir insanin ruhunu anilarla canlandirmasi iyi geliyor. Iyi ki albumler, resimler var. Insana hatirlatiyor...

11 Şubat 2006 Cumartesi

Oprah

Oprah'nin hergun saat 4-5PM arasi ABC'de programi var ama bazi rerun'lari seyrettigimde beni pek acmayan hatta icimi deprese eden konulari islediginden hic fanatigi degilim. Ozellikle cocuk tacizi konusunda ve Afro-Amerikan toplumunun kendini egitmesi konusundaki cabalari cok takdire deger.

Cuma gunu isimi bitirmis, TV'de ne var derken Oprah'a rastladim, hem de Dr. Mehmet Oz'le beraber. Gecen yaz TR'de her gazetenin, her derginin, her tv programinin "Kullanim Kilavuzunuz : Siz" kitabini anlata anlata bitirememesi sonucu, medyanin kurbani olup, hadi evde bir saglik kitabi bulunsun diye ben de aldim bir tane. Oprah'da soyledigi kadariyla Dr. Mehmet Oz, yeni bir kitap daha yaziyormus: "How to be a smart patient".

Oprah'da konusulan konular tam da o gun telefonda bir arkadasimla saglik testleri uzeri olunca dikkat kesildim. Doktorumuz diyor ki:

1. 12 yasindan sonra her yil ve duzenli olarak tansiyon olcumu yapilmalidir.
2. 20 yasinda ilk defa kolestorol testi yaptirip sonucuna gore genetik veya diyete bagli olup olmadigina bakilarak 35'den sonra duzenli olarak test yaptirmak lazimmis.
3. Bayanlarin en sikinti duydugu bir konu olan jinekologa gitmeyi ise 3. siraya koydu doktorumuz. 21 yasindan sonra her bayanin pap smear testi yapilmasinin ve yillik olarak tekrarlanmasinin sart oldugunu soyledi.
4. 50 yasinda ise kolon kanseri testinin colonoscopy denilen bir yontemle yapilmasinin sart oldugunu soyledi.

Gunluk diyette yuksek lifli (high fiber) besinlerin tuketilmesinin, findik, ceviz gibi omega-3 yaglari iceren ve doymamis yag orani yuksek urunlerin yenilmesinin saglik uzerindeki pozitif etkisinden bahsetti ayrica.

Bu arada Oprah programinda bol bol, eylul ayinda baslayacagi radyo programindan bahsetti. XM Satellite radyoda saglik, evlilik sorunlari, diyet gibi guncele iliskin insan sorunlarinin isleyeceginin Oprah & Friends programinin reklamini yapti. Dr. Mehmet Oz programin saglik ayagini olusturacakmis duyurulur.

Oprah Winfrey, kitap kulubuyle, dergisiyle, tv programiyla Amerika gundeminde agirligi olan saygin bir is kadini. Cocuk, kadin, egitim, saglik alaninda topluma katkilari gozardi edilemeyecek kadar buyuk hatta gelecek secimler icin baskanlik koltuguna oturmasi istenen mustakbel adaylar arasinda adi anilan biri. Gerceklesir mi gorecegiz...

7 Şubat 2006 Salı

Telefonda Susmak

Ismi lazim olmayan birisinden bahsediyorum. Ariyor, en az 30 dk tutuyor beni. Is ortasi, araba kullanirken, toplantiya girerken hic farketmiyor. "Sizi geri arayacagim" demem bile inanin 10dk suruyor. Konusma daldan dala, ben hi-hi, evet evet deyip beni dinlemeyen bir insanla bu konusma ortalama 30 dk suruyor. Kapatiyorum eee niye aramisti beni diye su sinirlendigim durumlari dusununce derin bir nefes alip 10'a kadar sayip unutmaya calisiyorum.

Bizler telefonda konusmayi bilmiyoruz arkadaslar. Karsilikli munazara yapmayi, tartismayi, konusmayi zaten bilmiyoruz ama telefonda konusmayi da bilmiyoruz.

5-6 yil once eve gelen bir telefon vardi. Kendini tanitmadan direkt konuya girdi ben de kuzenim sanip, senli benli konusmaya basladim ama iki saniye sonra anladim ki, arayan Aynur Hanim, askeri atasenin esi ariyor. Hic hosuma gitmedi ona, SEN diye hitap etmek. Oysa protokolu en cok onlar bilirler degil mi?

Bazi yazili olmayan kurallar vardir canim. Telefonu acan kisi karsiya kendini tanitir, zamani olup olmadigini sorar ve kisaca konusup kapatir. Ha arkadasinizdir, yakin dostunuzdur istediginiz kadar konusun, konu o degil. Bir zamanlar "telefon sohbet araci degil derdim", tamam artik telefon yasamin en vazgecilmez araci. Arastirmalar da telefonsuz yasayamayacagimizi gosteriyor, hele cep telefonsuz bir yasam dusunemezmis insanlar. Ama nerede nasil konusulacagini da bilelim degil mi?

Bu Amerikalilarin da hic cekingenligi yok. Telefonda bagira bagira konusmak konusunda oylesine cabbarlar ki, en cok havaalanlarinda dikkatimi cekiyor. Esinden bosananlarin hikayesinden tut da, cocugun astim nobetlerine, ya da evine yeni aldigi plazma TV'den, Bob'un bobrek tasina kadar yeddi ceddine ait tum hikayeyi dinlemek mumkun.

Ismi lazim olmayan kisiye yasindan dolayi cok da kizamiyorum. Kiziyorum da buyugum ve saygi duydugum bir insan oldugundan dolayi neyin, nasil olacagini soylemek konusunda benim konusmam hep sona kaliyor. Bunun benim tarzim olmadigini da biliyorum. Kiminle konussa ayni sey. Hani kafa utulemek deyimi tam yerinde.

2 Şubat 2006 Perşembe

2 Subat Ya da Groundhog Day

iMac'in guzel bir tarafi, workspace'e cesitli widget'ler koyup mesela, tarihte bugun ne oldu, bolgenizdeki benzin fiyatlari, surekli guncellenen hava raporu veya gunun sozu gibi sizi bilgileniren minik programlara mouse'un orta button'uyla bir klikle erisiyor olmaniz.

Bugun yani 2 Subat "Groundhog Day"mis. Birkac ay once ismi de Groundhog Day olan bir film izlemistik ve de cok begenmistik. Bir Amerikan gelenegi olan bu gun hesapta baharin ne zaman gelecegini tahmin etmek uzere, bir dag sicani (ground hog) kis uykusundan uyandirilir. Eger o gun gunes varsa, dag sicani golgesinden korkup yuvasina girecek ve kis 6 hafta daha devam edecektir. Yok eger hava kapali ve bulutluysa dag sicani yuvasindan cikmayacak ve yakinda bahar gelecek demektir. Bu gelenek Amerika'ya Pennnsylvania (PA) tarafina yerlesen Almanlar tarafindan getirilmis ve daha cok ulkenin dogusu ila orta-batisinda uygulanir olmus. Gunumuzde boyle bir uygulama yok elbet (Gilmore Girls'teki Star Hollow kasabasi haric) ama insanlarin baharin ilk isaretlerini hissetme cabalari hayvanlari kis uykusundan uyandirma esasi ilginc bir uygulama. Bizde de buna benzer cemreler var temsili olarak ama hicbir hayvanla iliskisi yok, yoksa var mi?

Filme gelince...

Lokal bir televizyonda calisan hava durumu sunucu kahramanimiz Phil (Bill Murray), geleneksel groundhog gununu izlemek uzere kameraman ve yapimcisi ile birlikte PA'de bir kasabaya gelir. Phil son derece bencil, kendine donuk, huysuz ve negatif bir adamdir. Kasaba meydaninda yapilan gosteriyi izler, kendi kanalina programini yapar ve yolda donerlerken kar firtinasina tutulup kasabaya geri donmek zorunda kalirlar. Sabah uyaninca hersey yine bir onceki gune geri doner. Hersey yeniden baslar. Kendisi haric herkes icin yeni bir gundur. Kasaba meydanina gider programi yeniden yapar ve yola cikip yine geri donerler. Sabah uyanir tekrar groundhog gununu yasar. Kapani sikismis oldugunu hissettigi bu kasabadan bir cikis yolu goremez ancak kendi kisiligini ve hatalarini gormeye baslar ve daha iyi insan olmak icin etrafini ve kasabayi sevmeye baslar. Iste bu asamada insan kendi kendine hangi gunu tekrar tekrar yasamak istedigini soruyor. Film ilerledikce birlikte geldigi TV yapimcisi (Andie MacDowell) ile aralarinda bir yakinlasma olur ve sonunda kasabadan cikip groundhog olmayan gunleri yasamaya baslar ama degismis bir Phil olarak.

Film insana garip bir enigma hissettiriyor kendisi hakkinda. Hem ayni gunu yasayacaksin ama hem de degistirme gucun elinde olacak. Hmmmm ben dusundum de, eger secme sansim olsaydi tekrar tekrar yasamak isteyecegim hangi gunler olurdu diye. O kadar cok ki...Filmi mutlaka gorun derim, eglenceli ve sorgulayici.

1 Şubat 2006 Çarşamba

Havadan Sudan

Havadan sudan ama dolu bir yazi yazmak kolay mi? Illa her konusmamizda gecer hava konusu. "Havalar nasil gidiyor orda, gecen yil soyleydi, bu yil boyle" diye karsilastirma yapmaya bayiliriz. Sirf biz Turklere ait bir ozellik de degil ustelik. Burada da ofiste, ozellikle havanin cok soguk ya da mevsim normallerinin ustunde oldugu gunlerde bas konumuz havalar.

Havalar dedik de, New York bu yil olaganustu guzel, vukuatsiz geciriyor kisi. Henuz bir kez kar firtinasi, iki kez de 3-5cm'lik kar gorduk. Oysa gecen yillarda boyle miydi diye baslamayacagim, bilen biliyor, bilmeyen de ogrenir, bilmezse de zarari yok.

Yine de dusunuyorum, hafta sonu planlarimizi, eve tikilip kalmamizi, icimizdeki neseyi ya da karamsarligi birebir bu kadar etkileyen baska dis etken ne var diye? Kis aylari iste bu yuzden havalarin nasil oldugunun en fazla onem tasidigi aylar. Ilkbahar ya da yazin o kadar dert etmiyoruz, nasilsa gunes tepede sari turuncu yuzunu gosterir diye. Belki en fazla yagmur yagar bir kac gun ama nasilsa hava ilik ya da sicaktir gene de istenirse disari cikilir, mall'a gidilir, yemege gidilir.

Ama kis aylari oyle mi? Oyle soguk oluyor ki NY'un kislari. Manahattan'in gokdelen arasi sokaklarindan ruzgar yuzunuze oyle bir vurur ki, ya da suburb'lerinde blizzard denilen soguklar icinize oyle bir isler ki bir sure sonra ne burun hissedilir, ne kulak acinin siddetinden.

Sabah kalktigimda ilk isim termometreye bakmak oluyor. Evin icinin ve disinin sicakligini gosteren bu alete gore giydiriyorum oglani. Gecen yil ocak ve subat aylarinda -16C ile basliyorduk gune. Bazi gunler gozlerime inanamiyordum nasil bu kadar duser sicaklik diye. Zaten -5C'den sonra usume duygusu ayni geliyor. Bana gore vucudumuzdaki agri reseptorleri ayni isliyor -5'te de -25'te de. Hatta o kadar soguktu ki gecen yil, evin ormana bakan arka tarafina bir tilkinin geldigini ve saskinlikla korku arasi hayvani bagirarak kacirdigimi bile biliyorum. Birkac kez geldi evin karsisina, yatti uzandi karlarin arasina. Ara ara yalanip etrafina bakindi ama ne karga var peynir alacak, ne tavuk var aksam yemeginde mideye girecek, cekti gitti. Tabii o donem bana karanlik geceler... Burak da yoktu evde. Ya simdi bu hayvan deck'ten atlar, cam kapiyi kirar, yukari cikar, cocugun odasina gelirse diye binturlu kurgular... Buyil yilbasi zamani bir kez daha tesrif etti ama fazla kalmadan dondu.

Almanak mi deniliyor, hani eski yillara bakilarak gelecek yilin haritasi cikariliyor cesitli konularda daha cok da iklim konusunda. NY hava raporlari icin ne dendigini bilmiyorum ama Istanbul'dan bir arkadasim "bu yil ayvalar tuylu, bu da kisin karli ve soguk gececegine isaretmis" dedi. Bizim burdaki ayvalara baktim fazla celimsiz ve az tuylu gorunce sevindim :) Kimbilir gecen hafta TR'yi beyaza bogan karin sebebi belki de ayvalardi...

Aslinda havadan sudan diye yaziyorum ama hava konusu cok ozel ve onemli bir konu. Koskoca Weather TV'miz bile var 24 saat hava durumunu gosteren. Arada hava durumu ve doga olaylarina bagli olarak belgeseller de var tabii. Birden aklima Hulya ??? geldi, su eski yillarda hava durumunu sunan, kapanisi da "havalar nasil olursa olsun, sizin havaniz iyi olsun diye" yapan. Biz Slovakya'dayken de ara ara Cek kanalinda dikkatimizi cekerdi. Kadin hava durumu sunar sonra da afedersiniz (!) cirilciplak soyunurdu. Reyting diye dusunuyorum ama Dogu Avrupa ulkelerinde o kadar dogal ki ciplaklik, aklima birsey gelmiyor sebebi icin.

Neyse simdiye kadar nezle, grip durumlari da fena degil bizim evde. Gecen hafta hafif gecen nezleden sonra normale dondum. Bir de boyleyiz degil mi? Hastaliktan konusmayi cok severiz, huyumuz kurusun. Ananemi ararim mesela, biraz daha ilgi, sempati toplamak istiyorsa, sesini inceltir, arada kuru kuru oksurur bir naz, bir eda ile "iyiyim" der ama beni heyecan sarip da, ilgiyle sorunca "n'oldu ananecim" diye, sonra baslar anlatir, hangi doktor ne dedi, hangi ilaci verdi, komsuda da aynisi varmis ama ona farkli ilac vermis vs. vs. Su ana kadar hicbir Amerikalinin uzun uzun ne tansiyonunu, ne sekerini anlattigini gordum. Bu ulkede kendi saglik sorunlarini konusmak tabu, kesin buna inandim.

Ama bu yil NY havasi sasirtici derecede iyi. KBB doktorumuz havalarin boyle, bir bahar derecesinde isinip sonra bizi kivrandirircasina dusmesinden dolayi sinuzit, kulak enfeksiyonu, nezle, grip vak'alarinin 3 kat daha arttigini soylese de onumuzde kocaaa bir subat ayi var. Mart da soguk gecer kesin ve evvelki yil nisanda kar yagdigi dusunulurse daha 3 ayimiz var bahara erecek.