26 Kasım 2008 Çarşamba

Me Time in MoMA

Gecen hafta persembeyi izin alip gunumu Manhattan'da gecirmek uzere planladim. MoMA yeni yerine tasindigindan beri gitmemistim, Van Gogh'un sergisi de olunca atladim trene Grand Central'dayim.

Holiday sezonu icin Grand Central'daki cikisa yakin salonda gene sergiler kurulmus. Hepsi o kadar zevkli, ince ve ozenle tasarlanmis ki; takilar, cocuklara kiyafetler, bayanlara sallar, pasminalar, ev aksesuarlari bakip bakip basa donup dolasiyorum. Ogle vakti oralarda oldugumdan yemek istahimi MoMA'ya sakliyorum, sanki Mine bana oranin kafeteryasi iyi demisti gibi aklimda kalmis. Neyse giriste biletimi alip daha dogrusu elinde fazla bileti olan bir kizin teklifiyle bileti ondan alip yukari cikiyorum.

Kafeterya da Van Gogh da 2. katta. Bir de time ticket almak gerekiyormus saat kacta katilacaksan ona gore gruplamislar insanlari. Benimki 2:30'da, tamam diyorum vaktim var, kafeteryada siraya giriyorum, zira oldukca kalabalik. Ya menu cok istah acici ya da benim karnim cok ac. Ama diyebilirim ki MoMA'nin yemekleri gercekten gurme lezzetinde. Yemek ustune kahve de iyi gider deyip sonra sergiyi geziyorum.

6. katta Miro'nun sergisi var. Orayi da geziyorum cok hosuma gidiyor. Son zamanlardaki sanat hevesimiz Soho'daki galerileri oglana gostermek ve sonrasinda kendimizi Bleecker Street'e atmak seklindeydi. Ama MoMA buyuklugu, gezilebilirligi, bogucu olmayan atmosferiyle benim cok hosuma gitti. Hani bir muzeye girip de gez Allah gez hala ancak onda birini tamamlarsin ya oyle degil burasi. Cocuklu aileleri gorunce mutlu oluyorum. Asagida heykelli bahcesi var, baharda ve yazin cok guzel olur eminim. Bu mevsimde bile cok hostu. 5. katta fotograf sergisi var tam girecektim ki telefon caliyor, kizin atesi cikmis, eve donuyorum. Oysa aksam icin de harika planlarimiz vardi uzun zamandir gorusemedigim arkadasimla. Bir dahaki sefere deyip 5. caddeden asagi yuruyorum...

25 Kasım 2008 Salı

Cantamdakiler


Minecigim sobeleyince acip baktim ben de cantama. Kucukken ben annemin cantasini merak ederdim cok, simdilerde cocuklar. Ozellikle Erin gelip gelip aciyor, cuzdandaki resimlere bakmaya bayiliyor. Bazen cantam mutfak lavabosu gibi, ne bulursam atiyorum icine. Icindekileri cikarip fotografini cekemedim ama daha onceden cekilmis resmi ilistirdim yukariya.

Bende ne mi var:
Cuzdan. Vazgecilmez kirmizi cuzdanim.
iPod, olmazsa olmaz.
Cep telefonum.
Bir tutam dolusu anahtar, ev, is, araba, ofisteki dolabimin, posta kutusunun...
Kucuk not defterim, hatta ikiciyi de tasiyorum artik.
Bir zarf ve icinde kendimce onemli olabilecegini dusundugum seyler. Eh burasi biraz sir olsun artik :)
Ilac kutusu. Migren icin yanimda hep 2-3 adet ilac tasiyorum.
Kagit mendil. Mumkunse illa Selpak olsun.
Islak mendil.
Cocuklardan kalirsa tukenmez kalem.
Minik sisede parfum ve dudak parlaticisi.
El kremi ve dudak nemlendiricisi. Baskaca da kozmetik malzemem yokmus.
Duruma gore, seyahat ya da uzun yolculuklarda kitap, dergi gibi okunacak birseyler ile yiyecek meyve, cukulata, gofret gibi seyleri de tikistiririm.

Bu kadar !!
Himm kimi sobelesem... Yildiz'i ve Arzu'yu desem, paylasirlar mi acaba cantalarinin icindekileri bizle?

19 Kasım 2008 Çarşamba

Outliers NYT'da

Dun Malcolm Gladwell'in kitabiyla ilgili NYT'da bir yazi vardi, buraya da link vereyim. Ayrica yazarin kendi web sitesindeki link'i de kopyaliyorum. Time'da da yazisi var. Anlasilan yazarimiz medyada.

15 Kasım 2008 Cumartesi

Mektup

Sevgili Arkadasim,

Konusamadik cuma gunu, ben de sana mektup yazayim dedim. Buralari sormussun email'inde, anlatayim o zaman. Amerika uzun zamandir siyah-beyaz aslinda. Aylar gecti, mevsimler degisti renkler sonbaharda kizilin en guzelinden yesilin sarinin en canlisina kadar hepsini yasadi ama ekim yapacagini yapti siyah-beyaz Amerika hepden karardi, hepimizin icini daraltti. Hani TR'deki haberleri okuyup TV'yi izleyince kaniksarsin ya olan-biteni, simdilerde gecen ilk panik havasindan sonra biz de alisir olduk. Gerci biz Turkler alisigiz enflasyon-devaluasyon-tensikat-kriz durumlarina ama gene de demek ki biz de buralara alismaya baslamisiz ki aramizda bile epeyce tantana yapiyoruz.

Buradaki adamlar siyaset, ekonomi konusmaz saniyorduk kendi aralarinda, megersem kriz cikmasini bekliyormus herkes. Eee basini sokacak evinin yaninda bir de tutup Florida'dan da almaya kalkarsan temeli bile atilmayan townhouse'lari yandi gulum keten helva. 2001'de araba reklamlarinda "keep rolling Amerika"'ydi slogan. 2008'de henuz krizden cikacak ne bir formul ne bir slogan var. Dur daha bunun ne kadar derine inecegi de bilinmiyor. Tabii Amerika hasta olur da dunyaya bulasmaz mi? Ingiltere, Almanya hepsi patir patir dokuluyor. Sen de biliyorsun G20 toplaniyordu bu hafta sonu, bakalim ne cozumler bulacaklar kendi aralarinda. Eleman cikarmayan, eleman alimini durdurmayan, kemer sikmayan sirket yok artik. Bunlarin da sagi solu belli degil ki anacim, dune kadar butcede su kadar fazla paramiz var, ne alalim arkadaslar derken patron, simdilerde aman kullanmadiginiz yerlerdeki elektrigi kapatin diye bangir bangir bagiriyorlar. Ama durum fena, hem de cok derin ve iyilesmesi daha uzun zaman alacak bu defa.


Ogrenci oldugumuz yillarda M. eniste, "ne guzel ogrencisin paran da yok derdin de yok derdi". Hakikaten kus kadar hafifmisiz ama coluk-cocuk, ev, is, guc, hayat, mayat derken meger ne kadar da buyumusuz de o zamanlardaki anne babaminizin yerine gecmisiz artik. Cok sukur sagligimiz iyi ya, biz iyiyiz ya bunlar da gelip gececek elbet. Ama bazilarimizi delip de geciyor uzucu olan o.

Sen nasilsin, cocuklar nasil? Demek buraya yazdigim kitaplari okuyorsun, cok sevindim. Yakin olsaydik da konussaydik uzun uzun. Senin de okudugun kitaplari bilmek isterim. Aslinda yaz-a-madigim ama ilgilenecegini dusundugum baska kitaplar da var aklimda. Bir zaman fukaraligini dustuk ki sorma. Cogu zaman bunu dusunuyorum gercekten zaman yok mu diye, istenirse ... ulasmak istenirse bir telefon uzakliginda ya da bir email atiminda olmak bile mumkun olamiyor mu? Hayati iskalamadan yasamak biraz ustalik istiyor galiba. Ogreniyoruz iste...

2 hafta sonra Sukran gunu geliyor, sonrasinda da Noel. Bu donem biz daha rahatiz, pek proje filan olmuyor ama bu hafta hic dusunmeden 3 gece ardarda bir is planlamisim ki canim sikildi. Neyse Allahtan uzun vakit almayacak umuyorum. Hafta sonlari ise bir kosturmaca ve herseye yetisme istegiyle geciyor vakit. Cogunlukla miniklere gore program yapip buyumelerinin keyfini yasamaya calisiyoruz. Arada kalan zamanlarda da hayal kurup, yapamadiklarimizi planlamaya calisiyoruz :) Gecenlerde kapali alanda tirmanma yapilan bir yere gittik. Ben bayildim ama dusundugumden daha zormus. Henuz tirmanma yapmadim ama niyetim var. Tenis icin havalar sogudu artik. Disarda olmanin keyfi bambaska yine de. O cinar agaclarini gormelisin arkadasim. Bizim mutfak tarafi arka ormana bakiyor ve ormanda da cogunlukla cinar agaci var. Nasil da renkler kizardi, sarardi. Simdilerde hepsi yapraklarini doktu sayilir, deck'teki cicekleri ve yazlik esyalari kaldirdim gecen hafta. Burada her mevsimin ayri cicegi var. Yaz geliyor petunyalar, papatyalar, sardunyalar ekiliyor saksilara, sonbaharda kasimpatlari, yilbasi zamani o kirmizi cicek (adini bilmiyorum) aliniyor evin icine. Ben mevsim mevsim cicek falan yapamiyorum. Ilk geldigimde cok sasirmistim ne boyle bu, yazliklari cikar, kisliklari kaldir misali... Yan komsum Lisa, nisanda gider saksilari doldurur, eylulde soker otekileri eker, kis gelince kisliklari koyardi. Simdi Lisa'nin evinde 3 ev sahibi degistikten sonra Tayvanli bir aile var. Deck dedigimiz buyuk balkon dusun, yandaki iki ev disinda kimse de gormuyor, tuttu ip serdi boydan boya yikadigi camasirlari asmak icin. Buralara gore pek bir garip canim!! Hergun camasir yikiyor 2 makina en az, hala biraz ilik havayi bulsa asiyor iplerine. Diger yan komsumun cok tatli 2 kizi var. Kucugu benim buyugumle iyi anlasiyor. Bakmisim kapiyi calmis bize geliyor haftada 3-5 kere, cat kapi misali cok da hosuma gidiyor. Buyuyunce asci olmak istiyormus. Bazen yemek yaparken yanimda duruyor ama o kadar zipir zipir ki, benim sakin oglum da bu siralar ona uyup koltuklardan masalarin ustune cikmaya basladi.

Ne cok uzattim degil mi? Ha Sukran gunu dememin bir neden vardi az once. Sukran gunu ertesi Black Friday diyorlar burada cilgin bir alisveris furyasini tesvik eden, birkac saatligine buyukce indirimlerin filan yapildigi Kara Cuma yani. Yok ben birsey almiyacagim. Cok kalabalik oluyormus, o sikintiya giremem. Ama parekende satiscilar icin beklenen gun, zira istatistikler pek bir fena... Ekimdeki satislar %2.8 dusmus, kasim ve araliktaki bayram alisverisinden biraz yuzleri guler umarim. Eskiden bu ne cilginlik boyle derdim ama bir yandan da su var. Gereginden fazla tuketime hala karsiyim da, eger isin yoksa evine temizlikci da almiyorsun, cocugunu yuvaya da gondermiyorsun. Disarda az yiyip dikkatli harcama yapar oluyorsun. Su 3 kalemde bile evine gelen kadin, yuva, yuvadaki ogretmenler, restaurant sektoru bir cirpida etkileniveriyor.

2 hafta once de cadilar bayramini kutladik. Bu yil pek bir sonuk gecti bana gore. Bilmem psikolojik mi yoksa aksam kendim disari seker toplamaya cikamadigimdan mi? Genelde oglan onde ben arkada kapi kapi gezip trick or treat derdik. Cocuklarin kostumlerini gormeye deger. Bizimki korsan oldu, babasi da savas ucagi pilotu. Ha o gun once okulda bir kutlama vardi. Bizim bayram torenlerini andirir gibi sokaklardan gecit toreni yaparaktan abi-abla siniflara gittiler. 2 bina arasindaki yoldan gecerken tum yolu polisler kesmis, kenarda devriye bekliyor, komsular kapi onunde cocuklari seyrediyor filan. Buranin seker bayrami dense az degildir. 1 yila yetecek kadar sekerleme birikti evde. Dogrusu bu ya, hic de sevmiyorum o tarz seyleri. Cogunu attim bile.

Kisa keseyim derken uzayip gidiyor. Hadi kactim artik. Arasiriz gene kuzu. Optum seni ve biciriklari.
Auf widersehen :)

14 Kasım 2008 Cuma

"She is a little off"


Bugun radyoda otizmle ilgili bir program dinliyorum. Cocugu olan herkesi bir defa sarsiyor acaba olabilir mi diye. Arabalari yanyana mi diziyor, hep ayni kelimeleri mi tekrarlamak istiyor, sarilmaktan opulmekten temastan hoslanmiyor mu diye gidiyor liste. Ve her asi zamani geldiginde, ben icimde tonlarca kere tartisip doktora da endiselerimi soyleyip bir yol izliyorum kendimce. Grip asisinda thiomersol (civa) vardi yakin zamana kadar ama Artun'un asini bu yil yaptirmayacagim deyince, artik cikarildi dedi doktoru. MMR da ayni sekilde fena halde kafami bulandiriyor. Ozellikle bu asinin sonucunda otizm vakalarinda artis olduguna dair ailelerin inanci cok yuksek.

Yuksek de... Her konuda oldugu gibi radyodaki konuklardan biri -ki adam PA Universitesinde profesor- bilimsel olarak yapilan arastirmalarda asi yapilan cocuklar ile yapilmayanlar arasinda bir fark olmadigini soyluyor. Diger konuk, ailelerle calisan, hem klinik olarak doktorluk yapan hem de otizmle ilgili bir kurulusun direktoru, tam da bu bilimsel verileri savunur gelmedi aciklamalarinda.

20-30 yil oncesinde cok seyrek olarak gorulurken, yandaki grafige bakin artis oranini gormek icin. Prof adam diyor ki, "eskiden otizmin tanisi ve tanimi farkliydi, ayrica istatistik toplama da bu kadar basarili degildi". Simdilerde her 160 cocuktan 1'inin otistik oldugu istatistigi var. Ne kadar endise verici degil mi? Ve bunun 4'de 3 de erkek cocuklar.

Gecenlerde Business Week'de vardi BitTorrent'in kurucusu olan Cohen'in Asberger'li oldugunu hakkinda. Dun aksamki Grey's Anatomy'de Asberger sendromlu bir kalp cerrahi vardi . "She is a little off" dedi hastane bashekimi yeni gelecek doktoru tanitirken. Arada boyle karakterlerin katilmasi iyi oluyor bazi konulara dikkat cekmek acisindan aslinda.

Ama baska birsey de su ki benim dikkatimi ceken, TR'de benim etrafimda hemen hemen ne duydugum, ne gordugum otistik cocuk var. Burada hemen aklima is arkadasimin oglu ( terapi aliyor ), arkadasimin arkadasinin cocugu, bizim sitedeki o cocuk gibi dusunmeden sayiverecegim birkac isim geliveriyor. Daha cok batiya ve gelismis ulkelere mi ozel acaba?

PS: Yukardaki resim otistik yetiskinler tarafindan hazirlanmis.

13 Kasım 2008 Perşembe

NYT'den Bir Yazi

Sabah goz attigim gazetelerde egitimle ilgili kose yazilari varsa illa gozum kayar okurum. T. Friedman sik yaziyor bu konuda, bugun da N. Kristof yazmis. Soruyor, Amerika'nin buyuklugu nereden kaynaklaniyor diye. Piyasa ekonomisi mi, baskanlarinin kalitesi mi, insanlarin gayreti mi, dogal kaynaklarin bollugu mu? Hayir, tarih boyunca verdigi egitim sisteminden diyor yazar ve Obama'dan beklentilerini siraliyor.

Obama geliyor ama sirtinda kocaman bir yumurta kufesi var. Egitim, saglik, ekonomi, dis politika, yeni enerji kaynaklari yaratimi ... kolay degil tum bu alanlarda bir degisimi saglamak. Adamin yazisi bu linkte, okumaya deger.

12 Kasım 2008 Çarşamba

Outliers: Malcolm Gladwell'in Yeni Kitabi

Ben de bu adam nerelerde diyordum -sanki haberim olmasi gerekirmiscesine-. New Yorker'da goremiyordum, blog'unu da aralikli guncelliyordu. Bir de baktim bugun cnn web sitesinde yeni kitabinin roportaji var. Yasasin dedim, cok heyecanlandim ve kitabini okumadan sizinle paylasayim istedim.

Bundan onceki her iki kitabi da sahane. Hem Blink, hem Tipping Point, ilgiyle, saskinlikla, merakla, tekrar tekrar, basa sarip sarip dinledigim kitaplar oldu. Once audio'sunu sonra baski kagitda kitaplarini aldik.

Kitap (Outliers: The Story of Success) "basarinin hikayesini" anlatiyormus. Outliers da teknik bir terim olup, normalin disinda kalanlari ifade etmek icin kullaniliyormus. Diyor ki roportajda, basari bir konu uzerinde en az 10bin saat emek sarfederek gelir ve o konuda son derece disiplinli, tutarli bir calisma gerektirir.

Burada (Amerika'da) sik sik Uzakdogulu gocmenlerin basarilarindan, okulda Japan, Cin, Hintli, Koreli cocuklarin Amerikali cocuklara gore test skorlarinin yuksekliginden bahsediliyor. Yazin bir kitap okumustum. Adi: Top of the Class (Sinifin en iyisi). Nedir bu cocuklari bu kadar basarili yapan diye aklimi kurcalamisti. Pek cogunun da cevabini buldum kitapta. Bazi acilardan bizden pek de farkli degiller Uzakdogulular. Mesela buyuklere saygi gosterme, toplumda hiyerarsik bir soz hakkinin olmasi filan. Hos artik bu kaldi mi tartisilir ama eminim o toplumlar da boyle bir degisimden geciyorlardir. Diyor ki, en akilli, en zeki olmayabilirsin, dogustan yetenekli de olamayabilirsin ama neye calisiyorsan, neyle ugrasiyorsan zaman ayir, disiplinli ol, sistematik bir calisma duzenin olsun ve bunu basarincaya kadar devam ettir. Tabii bu arada ailelere bir ton oneriler de veriliyor. Rol model olma, cocuklara kaldirabilecekleri sorumluluklari verme, bazi aktiviteleri birlikte yapma vs. gibi...

Roportajda bir yerde su dikkatimi cekti, 1990'larda Kore Havayollarinda cok ucak kazasi oluyormus. Kultur ile havayollari guveligi iliskisi icin ilgili yeri asagiya yapistirdim. Onemli olan gec olmadan farketmek ve ona iliskin bir proses gelistirmekse iste budur dogrusu.

F: You share a fascinating story about culture and airline safety.

G: Korean Air had more plane crashes than almost any other airline in the world for a period at the end of the 1990s. When we think of airline crashes, we think, Oh, they must have had old planes. They must have had badly trained pilots. No. What they were struggling with was a cultural legacy, that Korean culture is hierarchical. You are obliged to be deferential toward your elders and superiors in a way that would be unimaginable in the U.S.

But Boeing (BA, Fortune 500) and Airbus design modern, complex airplanes to be flown by two equals. That works beautifully in low-power-distance cultures [like the U.S., where hierarchies aren't as relevant]. But in cultures that have high power distance, it's very difficult.

I use the case study of a very famous plane crash in Guam of Korean Air. They're flying along, and they run into a little bit of trouble, the weather's bad. The pilot makes an error, and the co-pilot doesn't correct him. But once Korean Air figured out that their problem was cultural, they fixed it

Ha tabii basari ve mutluluk iliskisi uzerinde de bir iki sey soylemek gerekirse... Basari bana gore bir yerlerde CEO, VP hadi bilemedin iyi bir etiket sahibi olmak degil. Inandigin, sevdigin, tatmin buldugun alanda -ne olursa olsun- kendini iyi ifade edip onun sonucunu yasamak, verimini almak.

Adamin anlatiminda sevdigim sey, bilinen seyleri gene bilinen baska seylerle iliskilendirip aykiri bir sonuc cikartmasi. Yani iki bilinen bir denklemden yeni bir denklem yaratmasi. Neyse bakalim okuyunca ne dusundugumu yazarim bu kitap hakkinda. Amazon linkinde bir de minik video var, kitap hakkinda fikir vermesi acisindan izlenmeli bence.

6 Kasım 2008 Perşembe

DUNDEN ONCE...

Bugun aslinda son derece siradan birgun. Ama 2 gun oncesi degildi.

Bundan 21 ay kadar once Obama baskanlik icin adayligini acikladi.
Bundan 5 ay kadar once Hillary Clinton'a karsi baskanlik adayligini kazandi. Neydi o acceptence speech oyle...
Ve bundan 2 gun once 44. Amerikan Baskani olup, basarilamayacak sanilani basardi.

Ne kampanyanin arkasindaki taktikler, ne pazarlama basarisi, ne politikanin gucunden bahsedicem. Ne zaman adamin konusmalarini izlesem, dinlesem bana hep "kafana koydugun ne olursa olsun yapabilirsin, YES I CAN " demeyi hissettiriyor. Daha ne olsun...