27 Mart 2006 Pazartesi

Gundemin Konusu: Vergiler

Her yil 15 nisan bu ulkede bir onceki seneye ait kazanclarinizi devletle hesaplasacaginiz gun olarak takvime isaretlenir. Bu yil 15 nisan cumartesiye denk geldiginden 2 gun daha kazanip 17 nisanda vergi formlarimizi devlete teslim edecegiz. Isteyen daha once gonderebilir tabii ama odevini son zamana birakanlar icin, postaneler o gun fazla mesai yapip, zarfin ustundeki pulda 17 nisan damgasi oldukca icimiz rahat bir sekilde vergi formlarimizi bir federal hukumete bir de bulundugumuz eyalete gonderecegiz.

Saniyorum hicbir gelismis ulkenin vergi durumlari, Amerika'ninki kadar karmasik ve icinden cikilmaz degildir. Eger bordroya bagli calisan insanlarsaniz, ya kagit ustunde giderek ya da bir vergi programi ile bunu yapmak o kadar zor degil ama kazanclariniz standart bir gelirden ibaret degil; isin icine bozdurulan borsa kagitlari, dividentler, bankadaki uc bes dolar paraniza alinan faiz, kirada eviniz varsa, aileninizin size miras biraktigi ya da hediye ettigi bazi mulkler, 1300$'dan fazla kumarda kaybedilen para, dunyanin herhangi bir yerinde (evet dogru duydunuz, sadece Amerika'daki kazanclar degil) size gelir olarak gelen ne varsa (kira, faiz, off-shore, miras) bu federal ve eyalet formlarina girmek zorunda. Cocugunuzun egitimine simdiden koymaya basladiginiz para, evinize odediginiz mortgage, evinize yaptirdiginiz tamiratlar, bunlarin hangisi deduct edilebilir tek tek ustunden gecerek miktari cikarmak, organizasyonlara verilen bagislar, bunlarin miktarlari, faturalari vs. vs. Aksi halde IRS'in audit'lerinde hedef olmak isten bile degil. Bana audit gelir mi diye dusunmeden edemiyor insan. Zaten finans kurumlarindan size gelen formlarin aynisinin diger kopyasi IRS'e de gidiyor. Ozellikle buyuk islemlerde cross-checking yapilip tutmuyorsa IRS'i kapinizda faiziyle bulabilirsiniz. Hatirlayin Al Capone'u karanlik islerinden yakalayamayan devlet, vergi acigiyla Alcatraz'a gondermisti 1931'de.

Iste butun bu kadar karmasik, sofistike vergi durumlari karsisinda insan doldurdugu formlarda acaba yanlislik yaptim mi, yoruma acik birakmadan doldurdum mu diye dusunmeden edemiyor. Yok bu kadar isin altindan kalkamam derseniz, HR Block basta olmak uzere bir suru CPA (mali musavir) var etrafta sizin tax return'lerini yapacak. Aslinda onlarin da yaptigi bir vergi programini takip edip kazanclarinizi doldurmak. Ancak yoruma acik konularda ve degisen vergi yasalarini takip ettiklerinden sorumlulugu ustune alip sizin adiniza vergilerinizi tamamliyorlar.

Bu vergi durumunun uzerinden gecmenin guzel yanlari da var tabii. Emeklilik konusunda vergiden muaf, IRA mi acacaksiniz, 401K'nizi mi arttiracaksiniz, uzun zamandir dokunmadiginiz, ihmal ettiginiz fonlariniza mi bakacaksiniz, yoksa ben faizden az da olsa kazanayim diye money market'e mi paranizi koyacaksiniz.. iste bunlar icin kisisel finans durumunuzu degerlendirmek icin iyi bir zamanlama. Bu arada su linki oneririm degisik urunlere verilen faiz oranlarini gormek icin. Bir de kredi tarihinizi gosteren bir rapor istediniz mi, gelecek seneye kadar iciniz rahat olabilir.

Evet kolluklari takip bir hafta sonunu ya da bir hafta icini ayrimanin vakti geldi. Bahar gelsin ama 17 nisan o kadar erken gelmesin.

24 Mart 2006 Cuma

Sergi - Vucutlar

Ben en cok sinir sistemini merak ederim. Vucudu ag gibi saran sinirler biraz soyut gelir bana. Kaslar, kemikler, damar elle tutuluyor da, sinir deyince icerdigi konsept olarak en ilginci oymus gibiydi ta 1999'da Viyana'da gezdigimiz Body Worlds (Korperwelten) sergisine kadar. Su yanda siyah sapkali adam Prof. Dr. Gunther von Hagens, iste bu sergiyi yaratan adam. Polonya dogumlu ve Nazi askeri olan bir babanin cocugu olan von Hagens Dogu Almanya'da buyumus. Bati Almanya'ya kacmasi sonucu, ilgilendigi tipta kariyer yapmis. Tipta Plastination diye bir teknigin mucidi olmus.

Kadavralarin cesitli olaganustu proseslerden gecirilerek insan vucudu bir sanatsal incelikle teshir ediliyor sergide. Almanya orijinli bu sergi, "insan vucuduna saygisizlik" diye pek cok ulkede tepki gorse de (hatirliyorum Tokyo sergisi sirasinda buyuk protesto olmustu, simdi alisildi sanirim), bence anatomi ve biyolijye egilimi olanlar icin cok egitici. Bir defa gercek insan vucudunu goruyorsunuz. Tum organlar karsinizda; beyin, karaciger, akciger, omurilik, sinir sistemi, kas sistemi. Ve bunlar o kadar guzel ve ilginc sergileniyor ki ornegin kirmizi kaslari lime lime ayirip aralarindan gecen sinirler, damarlarla teshir etmisler. Ya da kanserli hucreler nasil oluyor, sigara icen insanla, icmeyen insanin akcigerlerini yan yana koymuslar. Baska cok ilginc gordugum bolum, kurete edilen ceninlerin haftalarina gore sergilenisiydi. Aralarinda sakat olanlar, minik cam siseler icinde insanda garip duygular uyandiriyor.

Simdi bu serginin farkli versiyonu olarak tahmin ettigim baska kaynakli Exhibition-Bodies isimli sergi var NY'ta 31Mayisa kadar. Web sayfasinin disclaimer bolumunde bunun Dr. von Hagens sergisiyle iliskili olmadigi yaziyor ama ilginc oldugu kanaatindeyim gene de.

23 Mart 2006 Perşembe

Araba Galericileri

Diyelim araba alacaksiniz, bakmak icin galeriye gittiniz esinizle. Iceri girdiniz ve etrafta display arabalar var di mi? Eee MP3 player bakmiyorsunuz, burasi car dealer, bir cengaver atilip "nasil yardimci olabilirim" diye soruyor kocaniza, babaniza, erkek arkadasiniza ya da yaninizda erkek cinsiyetinden kim bulunursa ama size degil dikkatinizi cekerim. Iste bu adama ya da gozunuzun kestigi baska adama ne cevap verdiginiz cok onemli, cunku onunuzdeki 1 ay boyunca adam Mahmutpasa saticilarini aratmayacak bir ustalikla size hergun telefon, email, posta ile ulasmaya calisacaktir. Eger sadece ilgilendiginiz arabalar hakkinda fikir sahibi olmaksa dileginiz cok sorun yok, ama araba almayi dusunuyorum gibi bir cumleyle baslarsaniz, hemen sizi masasina alip baslar sorularini sormaya. Varolan arabanizi trade-in mi edeceksiniz, lease mi edeceksiniz, satin mi alacaksiniz, krediyle mi alacaksiniz? Hemen bir de elinize formu tutusturup imzalatip bir test drive'a (deneme surusune) cikmis bulursunuz kendinizi.

Butun bunlar o kadar saniyelik zaman diliminde oluyor ki, ne oldugunu anlamadan diyelim Honda Pilot'un koltugunda buluverirsiniz kendinizi. Tamam test surusune ciktiniz, memnun kaldiniz. Ev odevinizi yapmadan giderseniz ve gonlunuzde de azicik o arabayi varsa kesin size o arabayi satar o adamlar. Aylik ne kadar odeme gucu oldugunuzu olcup, sizden araba almaya aday olma sinyalleri almissa car dealer, oracikca deal'inizi yapiverir hemen. Bildigim kadariyla Saturn'e 30 gun icinde istemezseniz arabanizi iade ediyorsunuz, ama aksam olup da ben n'ettim derseniz, ustune soguk su icin.

Iste o yuzden derler ki Amerika'da araba saticilari ile avukatlar ulkenin en asagilik insanlaridir diye. Avukatlarla o tecrubem yok cok sukur ama araba saticilari icin buna yuzde yuz katiliyorum. Ben TR'de ne araba almak icin galeriye girdim, ne de alan birinin yaninda bulundum ama burada herhalde en az 10 galerici ziyareti, 20 test surusu gibi bir rakamdan sonra ve periyodik araba bakimlarinin elemani olarak dun bir kez daha ic gecirdim nedir bu araba galericileri diye.

Simdi bunlar nerden aklima geldi? Arabanin yagina suyuna bakilacakti bu ay, is yerinin 500mt guneyine arabayi birakiyorum. Bir defa bayan olmaktan dolayi kesinlikle sen bu isten anlamazsin tavri var. Hakikaten anlamam ama ben de sana kullandigin bilgisayardan printer'a form gonderemediginde "bak Control Panel'deki icon'lari bilmiyorsun" muhabbeti yapmiyorum. Olsun o gene de bana bakmiyor, hele yanimda Burak varsa ben zaten gorunmez miyim diye iki kere dusunuyorum. Bir kere direkt esle (kocayla) muhatap olunuyor, ona sorular sorulup, onun gozlerine bakiliyor cevap almak icin. Ben casper olmaya devam ediyorum.

Eee kimse benimle ilgilenmezken ben de etrafi seyrediyorum. Genelde bu galericilerde acik duzen masa usulu 8-10 satis elemani, arkada biraz daha zor erisimli bir alanda ilk patronlar, fazla degil 3-5 kisi, taa arkada veya asma kattaki yukarda ise patronun oturdugu maun-mese kapli masali ve dolapli bir odasi vardir. Soyisimlerinden bu galericilerin cogu Italyan asilli o anlasiliyor. Adeta aile sirketi gibi bunlar, nihayet patron diye dusunduklerimin hepsi birbirine benziyor. Bir adet resepsiyondaki telefonlara bakan bayan haric herkes erkek. Ikikere iki dort, kadinlar arabadan anlamaz, araba da satamaz.

Ilk arabamizi alirken burada o kadar paranoyak davranmistik ki (herseyi alirken oyleyiz gerci), sizi kesin kaziklarlar, kullanilmis araba alacaksaniz pre-certified alin, soyle pazarlik yapin boyle fiyat verin gibi tavsiyelere sonuc da hic de gerek kalmamisti. Sirketin bazi dealer'larla yaptigi anlasmaya gore fabrika invoice fiyatini gostermeleri ve bunun %1 ila %4 altinda indirim vermeleri gerekiyordu. Oyle de yaptik nitekim. Sevdigimiz 2 arabayi da boyle aldik ama gene de buna ragmen bize son dakikada numara cekmeye kalkmalari Amerika'daki o 2 insan profili icin soylenen sozu hatirlatmadi degil. Gerci KBB (Kelly's Blue Book) ve Edmunds siteleri size hangi arabanin fabrika invoice fiyati nediri detaylariyla gosteriyor. O yuzden pazarliginiz ne kadar kuvvetliyse, o kadar iyi fiyata alabilirsiniz arabayi.

Burasi TR degil ki, hurdasi bile para yapsin aletin. Aldiktan 1 yil sonra nerdeyse %50 depreciate oluveriyor hemen. Bir de Amerikan arabasi filansa satarken olu fiyatina gitmesi isten bile degil. Gecenlerde Newsweek'te yaziyordu, GM arabalarinin 1500$'lik kismi saglik sigortasina gidiyor diye. Toyota'da bu miktar sadece 150-200$.

Yilin 2. yarisindan sonra exponansiyel artan araba reklamlari ile eylulde baslayan kampanyalarla fabrika cikis fiyatina araba almak mumkun. 3000$'a kadar cash rebate, sifir faizli kredi, sifir downpayment'li satislar, 500$'lik bedava benzin, uygun aylik odemelerle lease etmek hep size araba aldirma yontemleri.

Neyse aksam olunca ben arabami aldim eve geldim. Ne zaman araba servisine gitsem ayni duygular dusunceler. Allahtan bu servisler sik degil de idare ediliyor.

21 Mart 2006 Salı

Atmayalim Geri Donusturelim

Camlar, plastikler, kagitlar ve organik copler icin oldukca yaygin geri donusum programi var da bir de icinde kursun gibi zehirli atik iceren elektrikli aletlerin bateri ve pilleri icin, cok az yerde olsa da toplanan recycling kutulari var. Bunlardan birisi bizim sirketin kahve odasi, mutfagi, yemek salonu ne dersenin deyin iste orasi. Gordugum kadariyla atiklarin geri donusumu konusunda Almanya paranoya derecesinde dikkatli. Eger atiklar gruplarina gore ayristirilip atilmazsa ev sahibine ceza geliyor. Apartman gibi coplerin toplu atildigi yerlerde uygulama zor olsa da, insanlar birbilerine gerekli uyarilari yapiyorlar. Bizim sitede salilari organik copler, carsambalari plastik ve kagitlar toplaniyor. Eger ola ki, buyuk karton kutulari sali gunu normal coplerle cikarmissaniz adamlar bunu almiyorlar, cop konteyniriniza geri birakiyorlar.

Cep telefonu baterisi, kalem pil, AAA gibi her cesitten farkli baterinin direkt cope atilmasina karsiyim ve bunlari biriktirip ise getirip kutuya atiyorum. Ustundeki yaziya gore de, Virginia'daki bateri recyling merkezine gonderiliyormus her ay. Sosyal cevre bilinci yerinde olan herkesin uymasi gereken bir sorumluluk diye dusunuyorum. Eger yakinlarinizda boyle bir yer yoksa biriktip bana verebilirsiniz, cok ciddiyim.

Tik Tak Tik Tak

20 Mart 2006 Pazartesi

Crossant'in Hikayesi

Gecen haftaki crossant'li kahvaltilarimi yazarken aklimdan gecti, nerden bu crossant hikayesi geliyor diye. Turklerle iliskisini okumustum da, gene de soyle bir internete bakmak istedim bilgimi saglamlastirmak icin.

1683'te Viyana kapilarina dayanan Turkler, sehri kusatip tunel kazarak sehri ele gecirmeye calisir. Ancak gec saatlere kadar, hatta sabaha kadar calisan bir firinci, Turklerin bu hareketini duyunca askeri guclere haber verir ve tunel operasyonu geri puskurtulup sehir ele gecirilmekten kurturulur. Kahraman ilan edilen firincinin tek istegi ise bu olaya mutakabil Islam'in sembolu olan ay seklinde bir firin urunu yapmak ve bunun da halk tarafindan takdir edilmesidir. Croissant kelimesi crescent (ay seklinde) olarak buradan gelir. Kimi kaynaklar Viyana kusatmasini Budapeste kusatmasi olarak verir, kimileri ise 1850'lere kadar crossant'in uretilmedigini yazar.

15 Mart 2006 Çarşamba

Bu Haftaki Sabah Kahvaltilarim

"Oh be ne kadar da dinlenigim" diye uyandim pazartesi. Allah Allah cok da alisildik degil yani hafta basi icin. Saat de calmadi. Bugunun pazartesi oldugunu hatirlama disinda hersey gozume hos gorunuyor. Ama o da ne, saat 8 olmus, yan odadaki calar saat de uyuyakalmis anlasilan. Usulca kafami uzatiyorum hala misil misil uyuyor. Simdi neden dinlendigimi anliyorum. Extra 1-1.5 saat uyku insana herseyi hos gosteriyor. Ucumuzun yarim saat icinde evden cikmamiz lazim en gec. Bir kosusturma derken kahvalti eksik kaliyor. Napiim babamin kiziyim, illa sabahlari evde kahvalti yapilacak, bu sabah haric. Sabah ise gelirken yolda aklima "cheese crossant" fikri dusuyor. Is yerinin karsisina gecen yil Atlanta Bread Company acildi. Oglenleri sik sik yemeklerini yedigim guzel bir yer. Ya o bastan cikaran firin urunleri. Tamam TR'dekiler kadar cok cesit yok ama ici frambuazli ve peynirli, ustu bademli ya da cukulatali crossantlar yok mu...

Ise ugrayip once bilgisayari boot ediyorum ve sonra bir kosu ABC'ye gidiyorum. Hava da nasil guzel. Yaninda bir bardak da kahve alip masama geliyorum. Simdi bu frambuazli peynirli crossant'i kahve esliginde bir ayindeymiscesine husu icinde sindire sindire yiyebilirim. Ilk isirigi aldim, burasi biraz citir hamur. Bir sonraki, hamurdan tasan peynir ve frambuaz. Bunu agzimdaki her noktada hissedip kahveyle birlikteligini tamamliyorum. Her Amerikan porsiyonunda oldugu gibi oldukca buyuk bir crossant. ABC'nin firin urunleri standartdan sanirim %25 daha buyuk. En guzel tarafina geldim simdi; tam ortasi. Artik her noktadan fiskiran frambuaz ve peyniri isirirken kendimden geciyorum. Bunlar aslinda bildigimiz ucu kivrik ay seklndeki crossantlardan ziyade, ici dolu, bohca seklinde katlanmis olanlardan ama adi hala crossant.

Aksama evde anlatiyorum sabahki kahvalti senligimi. Burak'in da aklina giriyor crossant ama cukulatalisi (Cukulatayi sadece cukulata olarak severim, onunla yapilan hicbir urun beni cezbetmez).

Gunlerden sali. Bu sabah da calar saat uyanmadi. Gene bir telas sabah evden cikiyoruz ama bir yandan da keyifliyim, neden mi? Bu defa peynirli crossant aliyorum. Ilk citir isirik, ikinci citir derken icinden fiskiran peynirlerle karnimi doyuruyorum. Eee tabii bu kadar buyuk bir fiesta'dan sonra oglenleri hic mi hic acikmiyorum.

Bugun carsamba. Saat zamaninda caldi bu sabah ama ben bilerek geciktiriyorum sabah kahvaltisini. Ustu bademli ve pudra sekerlisinden lutfen diyorum bugun. Goz ucuyla icerdekilere bakiyorum. Sominenin karsisinda uyuklayan birkac tip ile, laptop'inda haril haril is yapan finansci kilikli adamdan baska bir de ogrenci oldugunu dusundugum bir kiz var kitabina gomulmus. Neyse ben hizli adimlarla disari cikiyorum. Nasil bir ruzgar esiyor, gozlerimden yas geliyor binaya girdigimde. Bugun itibariyle soz veriyorum kendime. Yarin eski ev duzenine geri donulecek. Miktar itibariyle bu kadar karb ve seker pek hos degil. Biraz ozleyelim birbirimizi.

Ya iste bu hafta harika bir hafta, dinlenip guzel bir is kahvaltisi yapmak gibisi yok.

13 Mart 2006 Pazartesi

Sex And The City'den Sonra

Candace Bushnell kendi hayatindan esinlenerek yazdigi Sex and The City'den (SATC) sonra yeni bir kitap daha cikarmisti gecen yilin sonlarinda. Ismi "Lipstick Jungle".

Manhattan'daki 4 kadin arkadasin hayatlarindan kesitlerin islendigi kitap ve sonra dizi haline getirilen SATC, buyuk basari kazanmisti. Hala ara ara TBS'de denk gelince bir 5-10dk izliyorum. Ilk sezondaki sokaktaki insanlarin sosyolojik yorumlarin yerini, ilerleyen bolumlerde Carrie'nin almasiyla daha bir agirlik kazanan dizi, 6 sezon sonunda izleyiciye veda etti. Hatta bir film projesi de vardi ayni oyucularla SATC icin ama henuz baska bir haber duymadik hakkinda.

Neyse, yazarin bu yeni kitabi, yine Manhattan'da, yine kadinlarla, SATC'nin devami niteliginde. Bu defa 40'larin basinda, kariyer yapan ama evliliklerinde, iliskilerinde, is hayatlarindaki inis cikislari yasayan 3 kadinin oykusu.

Victory Ford moda designer'i ve bekar. Uluslararasi alanda da urunlerini pazarliyor. Nico, buyuk bir fashion dergisinin editoru, evli ve 1 kizi var. Wendy ise NY'taki tek blockbuster film sirketinin produktoru, evli ve 3 cocugu var. Kitap boyunca, is dunyasinda kariyer kadini olmanin zorluklari, is hayatindaki cekismeler, ayak oyunlari, evlerinde esleri ve cocuklariyla olan iliskileri irdelenmis. Nico, Calvin Klein'in ic camasiri modeliyle iliski yasar. Bu arada kariyerinde yukselmek icin onunde engel olan herkesi harcamaktan kacinmaz. Victory uzun sure istedigi beyaz atli prensi bir turlu bulamaz ama sonra ulkenin en zengin is adamiyla cikmaya baslar. Wendy is geregi cok sik seyahat eder. Bu da evdeki 3 cocugunun ve aile duzeninin dengesi bozar ve sonucta esiyle bosanirlar ve o gune kadar kazandigi herseyi de kocasina verir. Zaman zaman cesitli etkinliklerde bir araya gelen bu 3 arkadas, SATC'deki tadi vermemekle birlikte, yazar yine de Manhattan havasini estirmeyi basarmis.

Eglenceli, calisan kadin ve anneler icin empati yaratan, para-mutluluk iliskisini sorgulayan, Manhanattan'daki in lokasyonlarin ve olaylarin adreslerinin verildigi ve sanirim bir sure sonra dizi haline getirilirse insanlarda aliskanlik yaratabilecek turden bir kitap.

Milyonlarca Kucuk Parcacik'tan Once ve Sonra

Ben kitabi okumadan once o kadar buyuk kiyamet kopmustu ki medyada, simdi pek cok dergi, televizyon, yayinevi ani adi altinda yayinlanan eserlere karsi pek bir temkinliler. Eger ses getirmeyen bir yayin olsaydi okurmuydum bilmiyorum, cunku kitabi okurken bu kadar acik, durust, yalin, duygusal ve kendi duygularini saptirmadan birebir ifade eden birisini dinlemek, yazara karsi bir yakinlasma sagladigi gibi, icinde anlattigi olaylara karsi muthis bir urperti hissettim. "Herkesin 2. bir sansa ihtiyaci vardir" mottosuna inanan ama ote yandan sizin cocugunuzu zehirleyen, etrafina buyuk zarar veren, bu arada kendini de ucuruma surukleyen bir insani dusunurken biraz celiskili hissettim kendimi.

Kitabi dinlerken cogu zaman, bazi seylerin eksik kaldigini dusundum. Neden insanlar alkolik olurlar, neden madde kullanirlar, bize aksettirildigi gibi bozuk duzenli ailelerden mi geliyor kokleri, onlari ne ve neden bunlari kullanmaya iter, rehab'de kalmanin finansal boyutu nedir gibi? Bunlari internetten bulmak mumkun elbet ama yasayan birisinin anilarindan ogrenmek sanki daha etkili gibi. Yine bazi seylerin cevabi kitapta ustu ortulu var ama acik degil ya da ben belki bu ani kitapta bu sorulara yazar bakis acisiyla kendi hayatina ortusen konularda daha bilimsel bir yaklasim bekliyordum.

Simdi bakiyorum Newsweek'in okuyucu mektuplarinda, okur kosesinde, bazi daily show'larda, kendi anilarini yazan kisilerde ve bunlari yayinlayacak yayinevlerinde bir tam dogruyu verme dikkati var. Eee onceki baskanini yalan soyledigi icin yargilayan bir ulkede baska turlusunu beklememek lazim herhalde? Bu kitabi yayinlayan Random House, yazarin anilarinin dogrulugunu kanitlama geregi duymamis yayinlamadan once ve medyaya gore kimse bunu yapmiyor.

James Frey kitabinda 3 ila 6 ay arasi kalacagini soyledigi cezaevinde sadece birkac saat kalmis, Lilly isimli kizin olmesini dramatize etmis -hatta bazi kaynaklar boyle bir karakter olmadigini bile soyluyorlar- ya da anestezisiz yaptirdigini soyledigi dislerinin aslinda zarar vermeyen lokal anestezi ile ortaya cikmasi, kitabin butunlugunun dogrulugu konusunda supheler uyandiriyor.
Kendi web sayfasinda bu konuda yer alan ozur beyani ile Larry King Show'da ve Oprah'da insanlari yanilttigi icin 2. bir ozurle bu konuyu aydinlatmaya calisiyor. Bu yanilsamalar kitabin ozunu elbet degistirmiyor bana gore ama okuyucunun kafasinda farkli bir imaj ciziyor yarattigi karaktere gore. Tam kendisi degil, belki olmak istedigi kisinin oykusu gibi demek istiyorum. Kitapta gecen istatistiklere gore dunyanin en basarili diye rehab merkezi diye gecen klinigin basari oraninin sadece %15 olmasi insanda soru isareti yaratiyor. Ustelik Newsweek'in birkac sayi onceki haberine gore bagimli olarak buraya gelen kisi aylik 20bin$ fatura oduyor.

Simdi ne mi yapiyormus yazar; NYC'de yasiyor, evli ve bir kizi var ve film endustrisinde calisiyor.

Daha fazlasi burada.

Milyonlarca Kucuk Parcacik

Genc adam yasli adama tavsiye almaya gelir.
Genc adam "ben birseyler kirdim" der.
Yasli adam "zayiat cok mu buyuk" diye sorar.
Genc adam "milyonlarca kucuk parcacik" der, "korkarim yardim edemem, aciklayamam".
"Neden" diye sorar yasli adam.
"Yapilacak birsey yok, duzeltmek cok zor. Iyilestirilemeyecek olcude parcalanmis, milyonlarca kucuk parca halinde..."

A Million Little Pieces
Ucak Chicago'ya inerken bedeni ve ruhu paramparca olmus, henuz 23 yasinda genc bir adam vardir. Hayata, kendine, gelecege guvenini ve umudunu yitirmis, beklentisi olmayan, herseye karsi ofkeli, sinirli, aciz, perisan,yalniz,nefret icinde bir adam. Ailesi Minesota'da bir rehabilitasyon klinigine goturur James'i. Belirli bir programi takip etmesi ve alkol ve uyusturucu bagimliligindan kurtulmasi icin belirli kurallara uymasi gerekmektedir. Inandigi hicbirsey yoktur, ne metafizik anlaminda Tanri, ne ona yasamda guc verecek insan sevgisi.

Klinikte benzer insanlarla tanisir, kendine yaklasmaya calisanlari reddeder, sorulara cevap vermez, katildigi seminerleri dinlemez. Bedeni ve ruhu 13 yildir alkol ve uyusturucunun esiridir. Rehab'deki birkac gunden sonra ayrilmaya karar verir. Disari cikar ama kisa zamanda onu seven ve pesini birakmayan birisinin iknasi sonucu 24 saat kalmaya karar verir. O hafta sonu ziyaret gunudur ve abisi ile birkac arkadasi onu ziyarete gelir. Milyonlarca parcaya kirilmis kalbi, bu ziyaret sonucu minik de olsa kendini birazcik iyi hisseder ve rehab'e devam eder.Her terapi onun icin anlamsizdir, bostur. Bu kocaman boslugu kendisi gibi cok kucuk yasta uyusturucuya baslayan, hatta annesi tarafindan baslatilan Lilly adinda baska bir hasta kiz doldurur bir nebze.

Kisa sure icinde ailesi gelir Tokyo'dan. Kitapta cok az bahsedilen aile yasantisindan, babasinin avukat oldugu ve Japonya'da bir buroya calistigini anliyorum. Aile terapisini, annesini, babasini gormek istemese de, onlara sarilmak istemese de, onlarla oldugu her ortamda icindeki ofke ve nefret giderek buyuse de, programin bir parcasi olarak caresiz boyun eger. Nasil olup da bu kadar batagin icine girdigini anlatir bu seanslarda.

Ilk 10 yasinda icki icmeye baslar. Evde icilen sarap siselerinin dibindeki alkolu, babasi ve abisiyle gittigi pazar maclarindaki bira sisesinin dibindeki birayi, mahallelerindeki partilerde diger buyuk cocuklarin onu sarhos yapip bunun kendisini guclu hissettigini dusunup, aldigi alkol orani zamanla artmaya baslar. 12 yasinda uyusturucu kullanmaya baslar. 15 yasinda hergun alkol alir artik ve 18 yasinda ikisini de kullaniyordur. Uyusturucu saticiligi da yapar kullanmakla beraber. Hergun blackout'lar olmaktadir (bu sanirim uyusturucu bagimlilarinda krize girme ve sonrasinda madde kullanimi ile hafizanin resetlenmesi gibi birsey).

Kucukten beri hep cok yaramaz bir cocuk olan James, delikanli caglarinda vandalizm basta siddete donuk bir cocuktur. Mahallede, yasadigi yerde, ailesi tarafindan gonderildigi kampta, okulda heryerde bela yaratan bir insan. Ve klinige geldiginde alt ve ust cenesindeki 2 disi kirik, burnu kirik, gozleri sis, yuzu cizik ve kan icindedir. Anestezi almaksizin dislerini yaptirir. Kural geregi agri kesici de vermezler sonrasinda.

Klinikte her ne kadar kadin ve erkek etkilesimi bir selamdan oteye gecmeyecek denilse de, Lilly'le aralarinda ask baslar. Klinikteki program bitince birlikte yasamayi isterler. Ancak James'in cesitli eyaletlerde isledigi suclar dolayisiyla Ohio adliyesi onu suclu bulur ve mahkemeye gitmeden anlasarak , araya hatirli birilerinin girmesi sonucu 3 yillik ceza, 3 ay ila 6 arasina iner. Bu suclardan birisi Ohio'da polise carpmaktir.

Rehab'de 12 Adim'lik programin 5. adimindan sonra bu klinikte isinin bittigini dusunup cezasini cekmek ve sonraki ozgur hayatinda baslamak icin klinikten ayrilir. Cunku James'e gore alkolizim ve uyusturucu bagimliligi hastalik degildir. Bilimsel olarak genetik bir yatkinlik ve hastalik olarak kabul edilse de,aileden dedesi alkolik olsa da, o insanin kendi iradesiyle bunu yenebilecegini, klinige ya da baska bir guce ihtiyaci olmadigini dusunur. Gelecege iliskin tek plani, hapisten sonra Lilly'le birlikte olmaktir. Rehabilitasyon merkezinden cikinca ilk isi bir bara gitmek olur. Barmenden bir bardak votka ister. Bardaga dokunur, kokusunu icine ceker, parmaklarinda gezdirir bardagi. Vucudu, beyni, ruhu oylesine ister ki aslinda ama dayanir, dayanir ve icmez, iade eder barmene.

Ve kitap klinikte tanidigi insanlarin ne yaptigiyla biter. Minnesota'daki bu klinik dunyanin en etkili detox merkezi ve basarili olanidir. Peki basari orani mi ne? Sadece %15'tir ve geri kalani 1 yil icinde alkole ve uyusturucya geri doner. Oda arkadasi hakim Miles bagimliliktan kurtulmustur, Leonard (onu evlat edinir) Las Vegas'a donmustur ve hic madde kullanmamistir ama Aids'ten olur, John CA'da uyusturucuyla yakalanir vs. Lilly ise James'in hapisten ciktigi gun, kendini asarak oldurur. James bir daha hic madde kullanmaz, alkol almaz.

9 Mart 2006 Perşembe

Stew Leonard's

Alisverisi hic sevmem, hele yiyecek alisverisi tam bir azap benim icin. Uzun zamandir gitmek isteyip de "aman canim digerlerinden ne farki olabilir ki" dedigimiz bir markete gittik hafta sonu. Ben hayatimda boyle bir yer gormedim. Adi Stew Leonard's. Tam bir yiyecek cenneti. Hem pisirmek acisindan, hem de hazir pisirilecekler acisindan. Taptaze sebze mi istersiniz, dananin istediginiz yerinden 9 numarali eti mi, T bone steak mi, ya da yok ben hazir tavuk cordon blue alayim ya da filet mignon alayim diyorsaniz etler tam onunuzde. Ya da organic, anitibiyotiksiz tavuk, hindi, kirmizi et isterseniz hemen yan koridora gecmek gerekiyor. Peynir bolumunde kendimizi kaybedip Artun surukluyor bizi dondurma alalim diye. Yok yok. Hersey oylesine cok ve cesitli ki, iste o anda hepsini bir kerede alip bir daha hic alisverise cikmak istemiyorum. Deniz urunleri bolumu ayri olaganustu. Ve o an dusunuyorum biz bugune kadar niye gelmedik buraya diye. Hic sevmedigim hazir yiyecekler bile cazip gorunuyor gozume; hazir lazanyalar, ravioliler, binbir cesit corba, salata, meyve, organik urunler, sutler, yogurtlar tam albenilik. Bir tek TR'deki yas pastalari ariyor gozum, o acidan sinifta kaliyor.

IKEA usulu, bir bolumden digerine gecerek yapilmis. Kotu tarafi geriye donus yok. Alacaginizi aldiktan sonra kasaya geldiginizde, aaa sut almadim, ya da su clam chowder'dan alsaydim derseniz, ta ilk kapidan tekrar girmek gerekiyor. O yuzden koridorlari dolasirken dikkatli olmak lazim.

Markete hemen bitisik bir de likor dukkani var. Burasinin diger likor shop'lara gore cok ozelligi yok ama ugrayip birkac sise Pinot Grigio almak fena olmaz.

Bir aile sirketi olarak baslamis burasi ve simdi Fortune 100 sirketleri arasinda son 4 yildir ustuste "Amerika'da calisalacak en iyi 100 sirket" arasina girmis. Urunlerini toptan dagitim yapiyor degisik markalar adi altinda ve web sitesine gore sadece 3 yerde perakende satis yerleri var. Herseyin titizlikle, tertemiz hazirlandigi belli. Ara ara koridorlarda yiyeceklerden tadimlik ornekler de koymuslar.

Bence boyle yerler cogalmali, her kose basinda olmali. Insanda alisveris yapma zevki uyandiriyor.

7 Mart 2006 Salı

9X4 (9 Baslik 4 Cevap)

Oglen arasi bloglara goz atiyorum. Hindistan'lari okurken 4 cevapli yazi gozume carpiyor. Hizla goz gezdiriyorum ve Adil beni bu posting'inde sobelemis. Himmm, aslinda cevaplamak ilginc olur diye dusunuyorum, ben de kendi hakkimda bir siralama yapmis olurum. Ama bu posting'i tamamlamak gene sonraya kalacak biliyorum. Oglanin doktor randevusu, benim islerim, evin duzeni derken yazi yazmaya cok da vakit kalmiyor. Neyse basliyorum...

YAPTIGIM 4 IS
  • Ilk Almanca dersi verip para kazandim kisa sure. Kisa surdu (6 ay kadar) cunku ders verdigim cocuk cok tembeldi.
  • Okuldan sonra PCB Designer/CAD Engineer olarak calistim. Hani su elektronik aletlerdeki yesil board'larin tasarimi isi diyelim.
  • Unix admin'lige switch oldum. Uzun sure boyle devam etti ve kariyerime cok sey katti. Yasasin Solaris, yasasin Unix :)
  • Simdi bir telekom sirketinde NY ve Boston'un network'unden sorumlu (LAN/WAN degil, GSM'e benzer) calisiyorum.

DEFALARCA IZLEYEBILECEGIM 4 FILM

  • English Patient
  • Meet the Parents
  • The bridges of Madicon County
  • Fugitive

YASADIGIM 4 YER (Benimki 6 Yer oldu)

  • Isvicre
  • Canakkale
  • Istanbul
  • Georgia (Amerika'daki, Rusya'daki degil)
  • Slovakya (Pek bir guzeldi orada yasamak. 2 yil boyunca tum Avrupa'yi dolastik)
  • New York

IZLEDIGIM 4 TV PROGRAMI

  • Desperate Houseviwes
  • Grey's Anatomy
  • Gilmore Girls
  • Whose Line Is It Anyway?

TATIL ICIN GITTIGIM 4 YER

  • Her daim Prag
  • Her daim Italya, Italya'da herhangi bir yer, ozellikle kuzey, Toscana vadisi, Venedik, Verona ve her minik kasaba, koy
  • Her daim Datca, Aktur
  • Amerika'da Newport, RI. Burayi da Avrupa'yi hatirlattigi icin seviyorum.

EN SEVDIGIM 4 YIYECEK

  • Frambuazli pasta (burada yok, cok kotu. En cok da Pelit'in pastasini severim)
  • Izgara balik (her cesit deniz urunu desem cok mu ac gozluluk ederim)
  • Yesil salata ama icinde domates, havuc, avakado, roka, turp, mor lahana olacak
  • Cukulata

HER GUN ZIYARET ETTIGIM 4 BLOG

Hergun duzenli okumak nerde... Firsat buldukca link'lerdeki bloglari toptan okuyorum.

HEMEN SIMDI OLMAK ISTEDIGIM 4 YER

  • Canakkale
  • Istanbul
  • Sicak ve gunesli herhangi bir yer. Fethiye olabilir mesela, cok da iyi olurdu.
  • E madem ki hayal, bir de Prag alalim son olarak.

EBELEDIGIM 4 BLOGGER

  • Miss Mine senin siran.
  • Bay Smirna, hadi bakalim artik topu yuvarla, sende cok malzeme var.
  • Ferda diyecegim ama o da tembellerden, hala tek yazi yok. Hazir oldugunda basla lutfen.
  • Sonuncusu da kara kedi.

6 Mart 2006 Pazartesi

Chicago ve Motorola Kampusu

Yapilacak sey cok olunca zaman hizli geciyor. Gecen hafta 2 gunluk bir toplanti icin Motorola'nin Chicago'daki kampusune gittim. Kampus diyorum ama ciddi buyuk bir yer. Ilinois gibi kuzey Amerika'daki eyaletler cok duz, baktiginiz zaman ufuk cizgisinin yerle kesistigi yeri gorebiliyor insan. NY gibi engebeli, inisli cikisli bir yerden gelince ilk dikkatimi ceken bu oluyor. Sehrin merkezi bana NY'u hatirlatiyor. Daha duzenli, daha kompakt, daha kucuk.

Bizim sirketin HW ve SW vendor'i Motorola ve benim gunumun buyuk cogunlugu onlarla calismakla geciyor. Uzun suredir tanidigim yuzler ve telefonda birlikte oldugum insanlarla, gelecek yil bize deploy edilecek programlarin tanitimi ve beyin firtinasi yapildi. Hangi ozellikler eklenmeli, hangi spect'ler hangi fonksiyonu yerine getiriyor, sorular, istekler gibi guzel konular tartisildi ve aksaminda da disarida yemek yenildi. Ilk aksamki yemegi kacirdim cunku ucagim gecikti NY'ta ve ben gruba yetisemedim.

Motorola'nin ana kampusu Schaumburg, IL'de, Chicago'ya yarim saat uzaklikta bir suburb'de. Etraf goz alabildigine teknoloji sirketi dolu. Motorola etraftaki ana isveren olmali cunku sirf ana kampuste 15bin insan calisiyor diye soylediler. Kapsadigi alan, Ckale'nin sehir yuz olcumu kadar buyuk geldi bana. Muhtelif binalar, yonetim ana binasi, Galvin Center, icinde muze, birkac kafeterya, gym, konferans salonlari, calisanlarin binalari vs. derken surekli bir hareketlilik var. Okul gibi bir yer aslinda. Hani gozlerimi kapatip beni buraya getirseler once kendimi Cin'de sonra da Hindistan'da bir universitede sanirim. Teknolojistlerin buyuk cogunlugu Cinli, kalani Hintli, yoneticiler de beyaz Amerikali. Bas donduren hizda akan bir enerji var. Ana kampus disinda etrafa serpistirilmis onlarca binada da Motorola'nin genis M logosu goruluyor.

Gelelim Chicago'ya... Bir kere Michigan Golu kenarinda nefis bir sehir. Diger Amerikan sehirlerinin tersine insanlarin sehirde yasamayi tercih ettikleri bir yer. Bu yuzden trafik is saatlerinde sehre dogru kalabaliklasiyor ya da azaliyor (gideceginiz yone bagli). Sehir merkezinde caz dinleyip yemek yiyebileceginiz guzel restaurantlar var. Kis olunca her yer insana gri gorunuyor. 6 yil once ilk egitime gittigimde gezmistim uzunca. Bot gezisi, sehir turu, Sears tower (ustundeki anten uzunluguyla birlikte sanirim hala Amerika'nin en yuksek binasi) gibi sehrin ana noktalarini kesfettikten sonra, yillik seyahatlerde ayni seyleri yapmak pek cazip gelmiyor artik. Takdir ettigim, guzel isleyen bir havaalani var. Ozellikle WC'leri temiz ve klozetlerinde her kisiye gore otomatik dispose olan plastik cover'lar var. Terminaller birbirine bagli, istenirse yurunebilir. Havaalanindaki yemek cesitleri fast food'la sinirli degil. Guzel restaurantlar, kafeler mevcut. "Windy City" diye bilinen Chicago bu yil bence bu sifatini NY'a kaptirdi. NY'ta ucaktan indim disariya cikacagim, Tanrim ruzgar o kadar siddetliydi ki yuzum felc oldu sandim. Bir ic deniz olarak da anilan Michigan Golu'nde her turlu deniz sporlari yapiliyor. Jackal filmini hatirlayanlar bilir, Mr. Jackal Kanada'dan Chicago'ya gelirken sehir o kadar guzel goruntulenmisti ki, sehir aklimda gorulmesi gereken bir yer olarak kaldi. Bir de sik sik filmlerde filan gorursunuz, apartmanlarin arasindan, yuksek raylardan giden bir metrosu var. Insana asansorde yatay gitme hissi uyandiriyor.

Bir de Chicago benim icin, 96 yilinda is teklif edilen 3 sehirden biri olarak kisisel tarihime gecmis ama isminden baska ici sadece boyle seyahatlerle doldurulan bir sehir olarak orada oyle duruyor.

Velhasil, dondum gene kurkcu dukkanina, islerin basina, hayatin akisina...